Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

İlim adamı dediğin



İnsanlara bir şeyler öğretmek, körpe dimağları ilim aydınlığıyla aydınlatmak görevi, ifade edilmesi mümkün olmayan huzur verici bir görevdir. Yıllarca bu görevi liselerde ve üniversitede yapmış biri olarak ifade etmek istiyorum ki, dünya hayatının en güzel ve yüce görevi insanları cehalet bataklığından kurtarma görevidir. Çünkü insanlar bu dünyada her an yeni şeyler öğrenmek üzere programlanmışlardır. Bu sebeple Allah’ın yüce Resûlü Peygamber Efendimiz (asm) “Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz” mânâsındaki hadisiyle, insanların hayatlarının sonuna kadar ilim tahsil etmeleri gerektiğini ifade buyurmuştur.

Bir şeyler öğretmenin ehemmiyetini dile getirmek isteyen Hz. Ali de (ra) “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” demiştir. Anlaşılıyor ki İslâm dini ilim öğrenmenin ve öğretmenin ehemmiyetini her zaman müntesiplerine vaaz etmiştir. Bundan dolayı da tarihin her döneminde İslâm toplumlarında ilim sahibi insanlara değer verilmiş, ilim öğrenmek, Resûlullah’ın ifadesinde anlamını bulduğu gibi, bütün mü’minlere farz olduğu kabul edilmiştir. Bu anlayışın sonucunda İslâm ülkeleri tarih boyunca ilim yuvaları olan medreselerle adeta bezenmiştir.

İslâm’ın yüce hakikatlerinin Müslüman toplumlarda etkili olduğu dönemlerde ilimlerdeki ilerlemeler devam etmiş, bu ilmin aydınlığından sadece Müslümanlar değil dünyanın hemen bütün insanları faydalanmışlardır. Ancak ne yazık ki, İslâm dininin insanı insan eden hakikatleri ilgi göremez hale geldiği zamanlarda da eğitim kurumları görevlerini yapamaz hale gelmiş ve arzulanan ilmî vasatlardan da uzaklaşılmıştır.

Bu çerçevede günümüze baktığımızda, ilim diye bildiğimiz o yüce değerin inançsız insanların elinde ne hâle geldiğini içimiz adeta burkularak görmekteyiz. İdeolojik yaklaşımların ilim yuvalarını fesat ortamı haline getirdiği zamanımızda, ne yazık ki o bilim adamı denilen insanların bir kısmının, insanlık camiasının arzu ettiği saygıdeğer ilim adamlarından olmadığını açık bir şekilde görebilmekteyiz.

Gerçekten ilmin aydınlığından anlamış ve bu aydınlığı topluma mal etmenin önemini kavramış bir insan çıkıp da, inançlarından dolayı başını örten kız öğrencilere karşı çıkmayı hayatının en önemli meselesi haline getirebilir mi? Dünyadaki ilmî gelişmelere ayak uydurmakla ve ilim dünyasına yeni katkılar sağlamakla meşgul olması gereken profesör ve doçent unvanlı bilim adamları bilimi bir tarafa bırakıp öğrencilerinin kılık ve kıyafetine savaş açabilir mi? Daha da korkuncu “Hoca” diye bilinen o koca insanlar, öğrencisi kendi istediği gibi giyinmediği ve kendisi gibi düşünmediği için onlara kırık not verebilir mi?

İlmin “i”sini veya bilimin “b”sini kavramış bir insan bu tür alçalmalara düşemez. Bu kadar alçalmalar da ilim adamı vasfına haiz olamaz şüphesiz. On bir yıl üniversitede hocalık yapmış, ancak ilimden başka her türlü filmlerle uğraşan ve üniversiteyi tek zihniyetli insan yetiştirme zorbalığına âlet eden o zavallı insanların hışmına uğramış biri olarak utanıyorum. Üniversiteli olma erdemini ayaklar altına alan düşünce fukaralarından dolayı kahr olmaktan kendimi alamıyorum. Yazık ki ne yazık...

Meydana gelen, insan onurunu zedeleyici gelişmelerden bir daha anlıyoruz ki inanç fukarası insanların topluma kayda değer bir faydası olmadığı gibi, telâfisi zor zararları olmaktadır. Eğitimcilik yıllarımızda inancımızdan aldığımız terbiyeyle bütün öğrencilerimize faydalı olmaya çalışır, özellikle de düşüncesi bizimkinden farklı olanlara daha fazla ilgi göstermeye çalışırdık. Çok şükür hiçbir zaman notu silâh kullanma zilletine düşmedik. Devamlı öğrencilerimizi doğru düşüncelere yönlendirmeye çalışır, “aynı düşüncede olmayanların birbirlerine karşı müsamaha ile yaklaşması gerektiği” terbiyesini kazandırmaya çalışırdık. Bu sebepten dolayı ki sefih bir hayatı ilim adamları için gerekli gören deni bir kısım görevlilerin hışmına uğradık. Mağdur edildik, ama hiçbir zaman ruhumuzu, kalbimizi zalimlere ezdirmedik, beş paraya değmeyenlerin zulümlerine ve alçalışlarına âlet olmadık çok şükür. İşte o zihniyetteki “bilim” adamları bugün kız öğrencilerin başörtüsü serbestisini protesto etmek için hepsi bir ağızdan “Türkiye laiktir, laik kalacak” diye slogan atıyor... Yazıklar olsun, medenîler gibi ikna yolunu seçmeyip, söz anlamayan vahşiler gibi kaba kuvvete baş vuran bilim yobazlarına...

25.02.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.02.2008) - İlim adamı dediğin

  (19.02.2008) - İlmi unutmak

  (18.02.2008) - İbadete gayretli cahil

  (12.02.2008) - Zalim idareciler

  (11.02.2008) - Dinin felâketleri

  (05.02.2008) - Güzel hasletlerin tehlikeleri

  (04.02.2008) - Ateşe atılanlar

  (29.01.2008) - Cennetin kapısının açılışı

  (28.01.2008) - Niyetin gücü

  (22.01.2008) - Yepyeni hayatlar

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri