Tarihten günümüze kadar Hz. Nuh’un gemisi insanlık için hem bir muammâ, hem de bir ibret dersi olarak önemini hâlâ koruyor.
Çeşitli branş ve gruptaki birçok meraklının dikkati çeken; Cudi Dağının yeri. Ararat Dağı efsanesi. Gerçek geminin enkazı gibi konular hâlâ gündemdeki yerini koruyor.
Her konuda olduğu gibi, bu konudaki sırların en güzel izahı, detaylı bir şekilde Kur’ân’da var.
İsyankârlığa ve itaatsizliğe verilen ceza ile iman ve itaate verilen mükâfat, bu vesileyle Kur’ân’ın İlâhî makamına uygun olarak ilgili bölümlerinde anlatılır.
Bu yazının ana konusunu da, Hz. Nuh’un gemisinden gerçek ders almış ünlü bir yöneticinin tesbitleri oluşturuyor.
O, “Bilmem gereken her şeyi, Nuh’un Gemisi’nden öğrendim” demiş.
Neler mi öğrenmiş? Kıssadan hisse, şöyle bir bakalım!
1. “Doğru gemiyi kaçırma!”
2. “Hepimizin aynı gemide olduğunu unutma.”
3. “Vakit gelip çatmadan planını yap. Hz. Nuh, gemisini inşâ ederken yağmur yağmıyordu!”
4. “Kendine hep iyi bak ve büyük günü bekle. Altmışına merdiven dayadığında bile, gerçekten büyük bir iş yapman için önün açılabilir.”
5. “Eleştirileri dinle, eleştirenlere kulak asma, yapılması gerekeni yapmaya devam et.”
6. “Geleceğini zirveler üzerine kur, dalgalar sana ulaşamasın!”
7. “Ne olur ne olmaz, eşinle yola çık.”
8. “Hız, her zaman kazandırmaz. Yılanlar da gemideydi, çıtalar da.”
9. “Üzerinde aşırı baskı hissettiğinde, bir süre boşlukta yüz.”
10. “Titanik’in profesyoneller, geminin ise amatörler tarafından yapıldığını unutma!”
11. “Fırtınanın gücü ne olursa olsun, eğer Allah’ın safındaysan, seni bekleyen bir gökkuşağı mutlaka vardır.”
Hayatın bunca dağdağası, belâ, musibet, zorluk ve karışıklığında doğru gemide bulunmak ve sâhil-i selâmete ulaşmak, geçmişte de, şimdi de, hep semâvîliğin rehberliğinde, aklın öncülüğünde, kalp, ruh ve mantığın muhakemesiyle yapılan Kur’ân rehberliğinde mümkün olagelmiştir.
Doğruları bulmak, aynı gemide ve aynı toplumda bulunan fertlerin aynı değerler uğruna verdikleri mücadele, çaba, tesânüd ve aynı gayeye harcanan mesâilerin bileşkelerinin neticesinde oluşmuştur.
Hak ve hürriyetlerini, son ânına kadar, onları büyük bir nimet olarak verenin arzu ve isteği doğrultusunda doğru bir şekilde kullanabilmenin yolu budur.
Hayatı, kendi dışında kabul ettiklerine zehir etmeden, inanç, hür ve bağımsız düşünme, bunları demokratik bir şekilde beyan etme, insan fıtratının ve onurunun gereğidir.
Tenkit ve sorgulamaları dikkatlice dinleyerek, güven duygusu içerisinde kendi doğrularına devam etmek, başarılı ve soluklu olmanın vazgeçilmez şartlarındandır.
Büyük hayaller kurarak, büyük gerçeklere ulaşılabileceğine olan güvenini hiç kaybetmeden metin bir şekilde yoluna devam etmek ancak dâvâ adamlarına yakışan istikametli bir davranıştır.
Millet hayatında da, toplum ve aile hayatında da, inanç değerlerinden asla taviz vermemek, hayatı paylaştığın insanlarla birlikteliği, tesânüd ve kardeşliği son âna kadar devam ettirmek... Vefanın, mertliğin, uhuvvetin, milleti ve toplumu ayakta tutan mânevî değerlerin ve güçlerin dayandığı temel budur.
Hayata Yaratanın gücüyle bakıldığı zaman, küçük-büyük, hızlı-yavaş, ağır-hafif, çirkin-güzel gibi birçok kavramın aslında mukayeseli olduğunu, zaman, zemin, makam ve kişilere göre değişken olan bu kavramların, genelde keyfiyet ve nitelik açısından bakıldığı zaman pek fazla değişmediğini idrak etmek çok zor olmasa gerek.
Kendine paralel olan yaşantı ve görüşler kadar, zıt olan görüş ve düşüncelere de saygı göstermenin aslında bir fazilet ve hayata renk katan bir zenginlik olduğunun farkına varabilmek.
Çalışmak kadar, dinlenmenin hem gerekli, hem de ayrı bir san'at ve maharet olduğunu kavrayabilmek.
Bütün dertlerin dermanının, problemlerin çözümünün, Allah’tan olduğunu idrak edebilmek bahtiyarlıktır. Tevekkülün bir hazine olduğunun şuuruyla hayata ve hizmete devam edebilmek mutluluğun ta kendisidir!
01.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|