Radyoda duyduğu bir müzik etkisiyle gözleri nemlenen, hiçbir sebep yokken ağlayan annemin sesi telefonda titreyerek geliyordu. Oysa ayrılalı çok kısa bir zaman olmuştu. Ancak “Analık işte” deyip sustuğum bir andı bu an.
Zira annem ağlıyordu.
Her zaman dinlediğim, öylesine kulağımı verip geçtiğim şarkı annemi ne kadar da hislendirmişti.
“Hayırdır? N'oldu şimdi?” dediğimde
“Ne bileyim işte, duygulandım. ‘Kimse sana benzemiyor anne’ sözü içimi acıttı.”
Ağlamak için bahane arayan ben de, saldım yaşlarımı.
“Evet, hiç kimse sana benzemiyor ve benzeyemez de annem” derken bittiğim andı.
Babam her zamanki tok ve ağır sesiyle:
“Yahu siz de ağlamaya bahane arıyorsunuz. Ne bu, şuradan şurası işte. Derdiniz yok sizin” sözünü duyunca, yüzümde tebessümle “Babam işte! Her zamanki gibi soğukkanlı, sert hayata karşı” sözünü içim acımadan söylemiştim.
Sertlik babalara yakışırdı.
Bu sebepten olsa gerek, babamın bu hali hiç yabancı gelmezdi.
Aslında daha çok küçükken başlıyorduk erkek çocuklarımıza, “Erkek adam ağlamaz ve hayata karşı hep soğuk durur” demeye.
Daha küçük yaştan itibaren erkeklere sertliği, kızlarımıza daha naif ve duygusal olmayı öğretmeye.
Ve analık daha küçük yaşlarda giriyordu içimize yaşlarımızla.
Sevdiğim bir teyzemin, oğullarını her hatırladığında: “Onları bırakmak o kadar zor geldi ki. Büyüklerdi, ama olsun yine de çok zordu” sözünü söylediğinde buğulanan gözlerinin karşısında sadece susuyorum.
Üstelik şimdilerde askerliğini bitirmiş, iş güç sahibi olmuşlardı çocukları. Yine de her seferinde akan billur yaşlar. Şaşırıyordum hâlâ aynı acıyı ilk günkü gibi yaşayabilmek ve yansıtmak.
Kendimi çok zorluyorum bu hali anlamak için, ama anlayamıyorum.
Ya da anladığımı sanarak kendimi kandırıyorum
Hele hiçbir derdi olmayan taşı örnek verip “ Ana olacağıma taş olaydım” sözü bende asılı kalıyor.
Bir türlü içi dolmuyor.
Yeni anne olmuş bayanın bebeğine karşı gösterdiği, tedirginlik karşısında “Rahat ol arkadaşım. Bak orada oynuyor işte” sözüme “Elimde değil. Bir şey olur diye aklım çıkıyor” cevabı bende abartı izlenimini uyandırıyor.
Sonra hissetmeye, empati yapmaya çalışıyorum.
Ama nafile…
Ve bir kez daha hak veriyorum.
“Anne olmadan annelik anlaşılmaz” sözüne.
Annem ameliyat olduğunda, ettiğim duâlar arasında, “Allah’ım benim ömrümden al anneme ver. Ben onun acısına dayanamam.”olmuştu.
Bu duâmı duyan yaşlı bir teyze: “Aman kızım sakın! Evlât acısı çok zor. Öyle deme. Rabbim ikinize de uzun ömür versin. Evlat acısı, hiçbir şeye benzemez, annene bedduâ etme” demişti.
Ve o an anlamıştım, her ne kadar annemin yokluğu beni üzecek olsa da, benim yokluğumun anneme verdiği acı kadar olmayacaktı.
Ve analık dünyadaki en yüce haldi.
Ama anneliği bilmesem de, “Anne” denince çok şey sığıyordu bu tek kelimenin içine.
Zira annem, sevdiğim ilk kadındı hayatta.
27.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|