Suna Şener:
*“Allahu Teâlâ bizim içimizden geçirdiğimiz, kalbimizden yaptığımız duâları işitir mi?”
Cenâb-ı Allah, Semi’dir. Yani mahlûkatının seslerini, duâlarını, niyazlarını, yalvarışlarını, yakarışlarını harfiyen işiten; herkesin her âhını, her sözünü, her çağrısını, her çığlığını eksiksiz duyandır. Allah’ın işitici olduğunu bildiren birçok âyet ve hadis vardır.1 Allah, işitmesi için sese, söze, kelâma, konuşmaya, dile, kulağa, işitme aracına, ses nakline… vs. hiçbir şeye ihtiyaç duymaz. İçimizden geçirdiğimiz, kalbimizden geçen duâları elbette harfiyen duyar.
Semi’ ve Kerim olan Cenâb-ı Hakk’ın, en gizli bir canlının en gizli bir arzusunu, en hafif bir niyazını gördüğünü, işittiğini, kabul edip merhamet ettiğini ve hal diliyle de olsa cevap verdiğini bildiren Bedîüzzaman, gayet Hakîmâne, Basîrâne ve Rahîmâne yaratılan her şeyin terbiye ve tedbirinin, Semi’ ve Basîr olan Cenâb-ı Allah’a mahsus olduğunu kaydeder.2
Cenâb-ı Hakk’ın küllî iradesine ve mutlak kudretine hadsiz fiiller, hadsiz sesler, hadsiz duâlar, hadsiz işler, hiçbir cihette ağır gelmez, birbirine mani olmaz, Hâlık-ı Zülcelâl’i meşgul etmez, şaşırtmaz. Cenâb-ı Hak bütün varlıkları birden görür, bütün sesleri birden işitir; O’na göre yakın, uzak birdir. İsterse bütününü birinin imdadına gönderir. Her şeyin her şeyini görür. Bütün seslerini işitir. Her şeyin her şeyini bilir.3
Bediüzzaman’a göre, canlıların yaratılışına bakıldığında Cenâb-ı Hakk’ın muktedir, muhtar, işitici, bilici ve görücü olduğu asla dikkatli gözlerden kaçmamaktadır. Cenâb-ı Hak en küçük canlıyı görmekte, bilmekte, dinlemekte ve her şeyi istediği gibi yapmaktadır. Kezâ, kulağı veren Cenâb-ı Allah, o kulağın işittiklerini elbette işitmekte, sonra kulağı yapmakta, yaratmakta ve vermektedir.4 Bütün zîhayat mahlûkların elleri yetişmediği ve iktidarları dairesinde olmayan bütün ihtiyaçlarının ve bütün fıtrî isteklerinin, bir nev'î duâ hükmünde olan fıtrî istidat ve zarûrî ihtiyâç dilleriyle istedikleri vakitte, gayet Rahîm, işitici ve şefkatli bir gaybî el tarafından verilmesiyle ve ihtiyârî olan duâların, hususan salih kimselerin ve Peygamberlerin duâlarının ekserisinin makbul olmasıyla kat’î anlaşılıyor ki, her dertlinin ahını dinleyen, her muhtâcın duâsını işiten bir Semi’ ve Mucîb, perde arkasında vardır ve en küçük bir zîhayatın, en küçük bir ihtiyacını görmektedir. En gizli bir âhını işitmekte, şefkat etmekte, fiilen cevap vermekte ve memnun etmektedir. Keza, işitici olan Cenâb-ı Hakk’a nazaran, insan nev’înin en büyük duâsı olan âhiretin icadı ve en büyük mutluluğu olan ebedî saadetin verilmesi için Hazret-i Muhammed’in (asm) tek duâsı kâfidir! Cennetin vücudu ve âhiretin icadı, Mucîb, Semi’ ve Rahîm olan Cenâb-ı Hakk’ın kudretine baharın icadı kadar kolay ve rahattır.5
Yaratılış itibariyle temel azalarda birbirlerine birebir benzerlik taşıyan insanların, inceliklerde ve kişiliklerde birbirine nazaran bir hayli farklılıklar arz ettiğini beyan eden Saîd Nursî, benzerlik cihetinin Allah’ın Vahid-i Ehad olduğuna, farklılık cihetinin ise Cenâb-ı Hakk’ın irade Sahibi olduğuna şehâdet ettiğini kaydeder.6 Bediüzzaman’a göre, insan nev’înin şu farklılığı ile beraber; buğday, üzüm, arı ve karınca gibi nev'îlerdeki tıpa tıp benzerlik yönleri, Allah’ın Semi’ ve Basîr olduğuna işarettir. Gören ve işiten Yaratıcı, birçok türü birbirine yakın bir uygunluk içinde yaratmıştır. Hikmet ile yapılmış bir masnu olan insan, her şeyin Malik’i olan Cenâb-ı Allah’ı bilmekten gafil olmamalı; her şeyin gizli açık feryadını işiten Semi’in varlığı hakkında tereddüt etmemelidir.7
Bediüzzaman sorar: Bütün kâinatla alâkadar olup, her şeyin minnetine girmektense ve ihtiyaç için bütün sebeplere ve vasıtalara el açmaktansa, bir Rabb-i Vâhid, Semi’ ve Basîr’e iltica etmek daha rahat ve daha kârlı değil midir? Bir sineğin kafasındaki o küçücük hücrelerin nidâlarına “Lebbeyk” diyen Sâni-i Semi’in ve Basîr’in, insanın duâlarını işitmemesine ve o duâlara müsbet cevaplar vermemesine imkânı var mıdır? 8
Dipnotlar:
1- Bakınız: Mücâdele Sûresi, 58/1; İsrâ Sûresi, 17/1
2- Sözler, s. 71
3- Sözler, s. 629
4- Şuâlar, s. 15
5- Şuâlar, s. 193
6- Mesnevî-i Nûriye, s. 152
7- Mesnevî-i Nûriye, s. 153
8- Mesnevî-i Nûriye, s. 59
27.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|