Başörtüsü yasağını sona erdirmek için yapılan anayasa değişikliği yürürlüğe girdi, ancak ‘yasak’ henüz fiilen sona ermiş değil. YÖK’ün çağrısı üzerine bazı üniversite rektörleri yasağa son verirken, çoğunluk yasağı uygulamakta ısrarcı davranıyor.
Milletin yarım asrı aşkın bir zamandır tek başına iktidar imkânı vermediği CHP, başörtüsü yasağının devamını temin maksadıyla Anayasa Mahkemesine gidiyor. Yasakçılar, belli bir müddet bu gelişmeleri bahane edip, ortalığı karıştırmak isteyecekler. Anayasa Mahkemesinin bu konuda nasıl bir karar vereceği tartışmalı. Olması gereken, bu incelemenin ‘şekil’ yönünden yapılması. Ancak yasakçılar, yasağı sona erdiren uygulamanın ‘yok’ hükmünde olmasını arzu ediyor. Anlaşılan o ki; mahkeme hangi yönde karar verirse versin, tartışmalar devam edecek...
Tartışmaların devam etmesi ‘normal’ kabul edilebilir. Ancak yasağın devamını arzu edenlerin ileri sürdükleri ‘bahane’ler gerçekten temelsiz. Düne kadar, yürürlükteki herhangi bir kanuna dayanmadığı halde ‘keyfî yasağı’ sürdürenler, son günlerde kökten ‘hukuka uygunluk’ arar oldular. İleri sürdükleri bahaneye göre, Anayasa’daki değişiklik yeterli değilmiş, tez elden konuyla ilgili ‘kanun’ çıkması lâzımmış. Peki, kanunlarda ‘başörtüsü takanlar üniversiteye serbestçe girer’ denilmiyorsa bile, ‘yasaktır’ da denilmiyor. O halde niçin milletin talepleri doğrultusunda başörtülü öğrenciler ‘serbest’ bırakılıp okullara alınmıyor ve gerekiyorsa ‘yasaklamak için’ kanun çıkarılması beklenmiyor? “Yasaklamak kanunsuz devam etsin, ama serbestlik için illâ kanun gerekli” demek Türkiye ve dünya gerçeklerine uyar mı? Hukukseverlik, yanlışta ısrar ile mi sağlanacak?
Yasakçılar, işlerine geldiğinde ‘kanun’a değil de ‘gerekçe’lerine sığınıyorlar ya... Peki, Anayasa’da yapılan son değişikliğin yazılı ya da yazılı olmayan ‘gerekçe’si nedir? Dünya âlem biliyor ki, o değişikliğin sebebi, gerekçesi ve maksadı; keyfî olarak devam ettirilen başörtüsü yasağını sona erdirmektir. O halde, yasağı uygulamak için ‘gerekçe’lere sığınanlar, niçin bu gerekçeleri görmek istemez?
Şunu da unutmamak lâzım: Türkiye şartlarında, eğer ihtiyaç duyuluyorsa ilgili kanun da çıkarılabilir. Yasakçıların, ‘kanun çıksın’ demelerinin anlamı; gerçek anlamda ‘hukuka uygunluk’ için değil, ‘Çıkarın da görelim!’ şeklinde anlaşılabilecek örtülü bir ‘tehdit’dir.
Başından beri, başörtüsü yasağının kanunsuz olduğunu ifade etmeye çalıştık. Zaten gerçek hukukçular da aksini söylemedi. Meselâ, Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk, belki de on ayrı yazısında uygulanan yasağı ‘sanal yasak’ olarak vasıflandırdı. Buradaki sanallık, kanuna dayanmamayı gösteriyordu. Bu bakımdan yasak, anayasa değişikliği yapılmadan da sona erebilirdi. Keşke, ‘kanuna dayanmayan yasak’ yine ‘kanuna ihtiyaç duyulmadan fiilî uygulama ile’ sona erdirilebilseydi.
Ama madem kanun yoluyla oldu, neticesi alınmalıdır. Bu saatten sonra suların tersine akması ve yasağın ilelebed devamını arzu etmek ve beklemek, güneşe karşı gözü kapama anlamına gelir. Yasakçılar, yanlıştaki ısrardan bir an önce vazgeçsin ki Türkiye’nin önü ve ufku açılsın...
27.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|