O meş’um sürecin on birinci yılını da geride bıraktık. Ama izleri, tortuları, sıkıntıları hâlâ sürüyor. Özellikle de başörtüsüne koyduğu yasak ve din eğitimine getirdiği kısıtlamalarla.
28 Şubat’ın on birinci yılını, MHP’li Tunca Toskay’ın “Olup bitenler mini bir 28 Şubat’ı hatırlatıyor” dediği bir ortamda tamamlıyoruz.
Peki, bu nitelemedeki “mini” kelimesinin ifade ettiği “olayı küçültme” yaklaşımı doğru mu?
Gerçekten mini bir 28 Şubat’la mı karşı karşıyayız, yoksa on bir yıl önce tehlikeli mayınların döşendiği riskli alanlarda yaşanan krizlerin her an derin bunalım ve çatışmalara dönüşebileceği son derece kritik bir süreçten mi geçiyoruz?
28 Şubat, dini siyasete alet etmekle suçlanan bir partinin iktidarı gerekçe gösterilerek başlatılmıştı. Bu iktidara karşı askerin inisiyatifiyle, diğer devlet kurumları da işin içine sokularak yürütülen kampanya, birkaç ay sonra hükümetin istifa etmek zorunda bırakılmasıyla sonuçlandı.
Bu süreçte en ilginç atraksiyonlardan biri, cumhuriyet tarihinde ilk kez bir parti hakkında, iktidarda iken kapatma dâvâsı açılmış olmasıydı.
Bu dâvâ açıldı ve parti hükümetten çekildikten kısa bir süre sonra sonuçlandı: RP kapatıldı.
Kapatılan Refah Partisi, Fazilet adıyla yola devam etti. 1999 seçimiyle Meclise girmeyi de başardı. Ama başörtüsüyle seçildiği halde yemin ettirilmeyip milletvekilliği düşürülen Merve Kavakçı’nın durumu başta olmak üzere, odağında başörtüsünün yer aldığı suçlamalarla açılan dâvâda bu parti de kapatıldı.
Saadet adıyla devam virajında parti kadroları bölündü; AKP doğdu.
Girdiği ilk seçimde tek başına iktidar olan AKP 28 Şubat’ın siyaseti yeniden dizayn projesindeki başarısızlığı, hattâ iflâsı mı; yoksa 12 Eylül sonrasında Özal’ın kullandığı ifadeyle “siyaset tarlasını düm düz edip” yeni aktörlerle silbaştan tekrar tanzim etme adı altında, küresel projelerde de kullanılmaya müsait yeni siyasî yapılar oluşturma hesabının yeni ve farklı bir ürünü olarak mı görülmeli?
12 Eylül’de bu iş ANAP’la yapılmak istenmişti. 28 Şubat sonrasında AKP gündeme geldi.
Aslında ülkeyi 30’lu yıllara döndürmek için başlatılan 28 Şubat, bu yöndeki birçok hedefine ulaşamadı; istediklerinin çoğunu, sürecin en güçlü dönemlerinde bile siyasete yaptıramadı.
Netice aldığı iki husus olan başörtüsü yasağı ile din eğitimine getirdiği kısıtlamaları ise, AKP iki dönemdir büyük Meclis çoğunluğuyla tek başına iktidar olmasına rağmen kaldıramadı.
Geçen dönemde cumhurbaşkanını seçme girişimine karşı, Genelkurmay’ın 27 Nisan muhtırasını takiben Anayasa Mahkemesi eliyle çıkarılan 367 engelini erken seçim kararıyla aşan ve sandıktan yine tek başına iktidar olarak çıkıp cumhurbaşkanını seçen AKP, başörtüsü yasağını üniversitelerle sınırlı olarak kaldırma girişimi sonrası “kapatma” tehditlerine muhatap.
AKP’nin, anayasa paketini çıkarıp YÖK Kanunu ek 17 değişikliğine sıra geldiğinde frene basmasının ve “Hedefimiz kamuda da başörtüsü serbestisi” diyen Hüsnü Tuna’yı disipline sevk etmesinin arkaplanında, bu istikametteki “aba altından sopa gösterme”lerin de etkisi var mı?
Bilemiyoruz. Ama 28 Şubat ayıplarından hâlâ kurtulamayan demokrasimizin yine sıkıntılı bir süreçten geçtiğini söylemek yanlış olmaz...
28.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|