Sosyal yapılar biyolojik yapılara benziyor ve onlar gibi belli zamanlarda farklılıklar, belli zamanlarda bütünleşme şeklinde tevhid yansımaları sergiliyorlar. Her sosyal yapı aslında bir beden özelliğinde önce organlaşan, ardından organize olan ve kâinat kitabında üzerine yüklenmiş mânâları sergileyen bir yapı arz ediyor.
Aslında varlık sahnesine sığdırılması gereken esmanın detayları ve çeşitleri için çok çeşitlenmiş bir yapıya ve farklılık içinde yansımalara ihtiyaç var. Sosyal çatışmaların ve farklılaşmaların da kader ve hikmet boyutundaki karşılığı bu olsa gerek. İstenmeyen ve nehyedilen bir durum olmasına rağmen ümmetin ihtilâfında var olduğu ifade edilen rahmet bu kaderi incelikten ortaya çıkıyor olmalı.
Sonsuz bir güzelliğin varlıklara yansıyabilmesi için ve o güzellikteki ayrıntıların gözlenebilmesi için çeşitlilik gerekiyor. Bu noktada varlığı şekillendiren kudretin önümüze koyduğu farklılıklara razı olamama gibi bir yaklaşımla kendi bakış açımızın ve doğrularımızın dışındakileri ötekileştirmek ve biz tanımının dışına çıkarmak fıtratın ve yaratılış gayesinin gereği olan çeşitliliğe karşı bir tavır olarak önümüze çıkıyor. Oysa her alanda çeşitlilik varlığın inceliklerine muhatap olma noktasında bir ayrıcalık ve güzellik önümüze sunuyor. Sosyal hayat ve maddî dünya farklı düşüncelerin, farklı bakışların, farklı zevklerin bir arada bulunduğu ve birinin diğerinin renklerine mukabil olmakla kendi rengini de güzelleştirdiği renk renk bir çiçek bahçesine benziyor.
Bu noktada vahyi bize ulaştıran kaynaklar ve kâinat kitabının çizdiği sınırlar, yani hakkı arayan bilimlerin ortaya koyduğu kurallar ana çerçeveyi çiziyor olmalı. Bunlar doğru ve yanlış ile ilgili olarak zihinlerdeki yansımaların ana çerçevesini çizen unsurlar gibiler. Bu çerçeve içinde de doğrunun ve güzelin kişiler yani küçük âlemler adedince farklı şekillerde yansımaları olsa gerek. Bu farklılıklar da hayata farklı renkler katıyor ve maddî bir âlemin var olmasını gerekli kılan mukaddes gayenin daha netleşmesine imkân veriyor. Bu sebeple ana çerçevenin rencide olmayacağı ve yerleşmiş genel kabullerin dışına çıkmayacak şekilde olabildiğince farklılıkları kabul etmek ve belki de sınırlı idraklerimizin kuşatamayacağı geniş hakikatlerin farklı yansımalarını görmek için teşvik etmek gerekiyor.
Önümüzdeki yıllar farklılıkların muhafaza edildiği ve değerlendirildiği bir bütünleşme sürecine doğru gidiyor. Yersiz ve gereksiz kırgınlıkların ortadan kalkması ve kimliklerin dayatılmadığı, her farklılığın bir zenginlik olarak kabul edildiği kuşatıcı bir bünye oluşturulması ile hizmetimiz insanlık âleminin ihtiyaç duyduğu insanı kâmil mânâsını daha net yaşayacak ve hissettirecektir.
Akla takılan sorulardan biri de bugün hizmet içinde ehl-i ilimden bir meclisi mebusan bulunup bulunmadığıdır. Yukarıdaki iki örnekte de görüldüğü gibi artık dâvâmız farklı alanlarda yeşeren ve cennetasa bir baharda arzı endam edecek olan renk renk çiçekler şeklinde ve farklı zeminlerde münevverlerini yetiştirmiştir. Bundan sonra olması gereken sonuç ve duâ edilmesi gereken istikbal bu güzellikleri bir buket tarzında ve kendi renklerini koruyarak muhabbet bağı ile bir araya getirilmesidir.
Bu noktada gaye-i hayalimiz memleket sınırlarını aşmış ve artık hakikatler nuraniyeti ile bütün dünyayı kuşatmıştır. Bu durumda olayları değerlendirme ve gelecek ile ilgili planlama yapmada ufkumuzun genişlemesi zarureti ortaya çıkmıştır. Gelişen hizmet zemini, hizmet erbabının zihinlerinde de aynı paralelde gelişmezse arzu edilen mânâya ulaşmada yetersizlik problemi önümüze çıkacaktır. Bu anlamda oryantasyonumuzu yani nerede olduğumuzu ve nasıl bir dâvâya hizmet etmek durumunda olduğumuzu ve omuzumuzda hangi vazifelerin olduğunu tekrar gözden geçirmeye şiddetli bir ihtiyaç doğmuştur.
Bütün bu değerlendirmelerden sonra gelecek günler dâvâmız ve insanlık açısından inşallah daha hayırlı olacak ve semavat ve arzın nuru olan Allah nurunu tamamlayacaktır.
10.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|