8 Mart kadınlar günü olarak kutlanıyor. Filistinli veya özelde Gazzeli kadınlar ise bu günü ölüm günü olarak anıyorlar. Çünkü sağları solları ölüm ve bu günde çiçek yerine yakınlarının ölümüyle karşılaşıyorlar. Elbette onların bu günü kutlamaları mümkün değil. 8 Mart Kadınlar Günü’nde herkes eşine dostuna hediye alıyor. Tuhfe ithaf ediyor. Çocuklar annelerini, eşler hanımlarını, babalar belki de kızlarını bugünde hediye ile taltif ediyorlar.
Bugünü kutlamak veya yakınlara tuhfe almak bid’at mı değil mi, bu işin farklı bir boyutu. Bununla birlikte, 8 Mart 2008 tarihinde dindar kadınlar istisnai bir tuhfe ile taziz edildiler ve ödüllendirildiler. Bu da Yunanistan Dışişleri Bakanı Bakoyanni’nin Müslüman hemcinsleriyle dayanışma gösterisiydi. Başörtüsüne destek vermesiydi. Bakoyanni, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle AKP genel merkezinde düzenlenen 4. Yerel Yönetimlerde Kadın Şûrâsı’na katıldı ve burada bir nutuk irad etti. Genelde kadının geldiği noktayla ilgili bakış açısına dair çekince ve kaydı itirazlarımız varsa da başörtüsü meselesinde elbetteki desteği takdire ve tebcile lâyıktır.
Batı dünyasının İslâm dinine basma kalıp düşüncelerle yaklaştığını kaydeden Bakoyanni, sözlerini şöyle sürdürüyor: “İslâm dini kadına erkek gibi muamele etmekte. Tarihsel bağlar söz konusu olduğunda Hıristiyanlıkla İslâm arasında çok fark yok. Dinî metinlere, tarihsel metinlere baktığınızda esas olan bunları nasıl yorumladığınızdır. Hem Hıristiyanlık, hem İslâm insana insan olduğu için belli hakları ve sorumlulukları yöneltmektedir. Belli platformlarda İslâm’dan gelenlerle tanışma fırsatı bulduk. İslâm’ın bir hoşgörü dini olduğunu söylüyorlar, bunu da görüyoruz. Bilinçli olarak başörtüsü takan kadınların kendini ifadesidir, buna bir yasak olmamalıdır. Onların hakkıdır. İnsanların belli hakları, öğrenim hakları ellerinden alınmamalıdır. Açık toplumlarda haklar hukuklar garanti altına alınır.”
Bakoyanni dinî alana girmeden sadece hürriyet ve özgürlük bağlamında dindar kadınların başlarını örtebilmelerini onaylıyor. Bununla birlikte, CHP saflarından buna da itiraz sesleri yükseldi. Neymiş efendim Bakoyanni hariçten gazel okuyormuş ve AKP de hariçten destek alıyormuş. Bu da mı suç? Ve sanki başörtüsü AKP’nin bir meselesi ve takıntısıymış gibi AKP’nin başörtüsüyle ilgili konumunu takviye etmek ve güçlendirmek için bu konuşmayı yapmış. Sanki kendi kanaati değil de şike ile bu konuşmayı yapmış. Yanlış olan bu meselenin kamplaşma hâline getirilmesidir. Hangi zaviyeden bakılırsa bakılsın netice itibarıyla insanlardan bir kısmı kendi iradesiyle bunu giyiyor ve bunu giyerken de bir takım özlük haklarından da mahrum kalmak istemiyor. Eğitim hakkı vesaire gibi... CHP’nin buna karşı çıkması aslında kendi ideolojisiyle çelişiyor. Bazı Arap gazetelerin de yazdığı gibi modernizm iddiasına da aykırıdır. Zira Elizabeth Özdalga ve Taha Akyol gibilerin de belirttiği gibi özellikle de kamusal alanda başörtüsü takmak kadınları modernleştiriyor. Bir anlamda başörtüsü anlam buharlaşmasına da uğruyor. Yani onların arzuladıkları gibi başkalaşım sonucu bez parçası olma vasfına yaklaşıyor. Buna rağmen, inatlarını sürdürmelerine anlam vermek mümkün değil.
***
Bakoyanni meseleye özgürlük bağlamında değerlendirse bile Yahudiler de Müslüman kadının başörtüsüne imreniyor. Kimileri başörtüsü batıdan geldi dese de aslında Batı’dan veya daha doğrusu Batı medeniyetinden gelen açıklıktır. Şahin Filiz, İslâm’da başürtüsünü Yahudi kökene bağlasa da zaten Müslümanlar bu köken birliğini red ve inkâr etmiyor ki. Zira, başörtüsü neredeyse bütün dinlerin şeairinde vardır yani sembol ve dinî geleneklerindendir. Kimileri misyonerliğe dâvetiye çıkartıyor diye nasıl ki Hazreti İsa Aleyhisselâm’ın nüzulünü red ve inkâr ediyorsa kimileri de Yahudilerden geçti diye başörtüsüne yasak getirmek istiyor. Şinasi Gündüz birincisine Şahin Filiz de ikincisine örnektir. Bu zevat Hazreti İsa’nın ikinci gelişini misyonerliğe vesile oluyor diye red ve cerh ederken, ilginç bir şekilde başörtüsü konusunda ortak kaynağa atıfta bulunuyorlar. Halbuki, Yahudiler ve Hıristiyanlar bugün itibarıyla başörtüsü vecibesini büyük çapta unutmuş ve Batı medeniyetinin rüzgârına kapılmış durumdalar. Müslüman kadınların başörtüsüne sahip çıkması ise bu durumda onların gıpta veya haset duygularını tahrik ediyor.
***
Bu bağlamda, The Times gazetesi, Şahin Filiz’in aksine Yahudi kadınların Müslümanlara gıpta etmelerinin sonucunda kendi kareköklerine döndüklerini yazıyor: Giderek artan oranda Yahudi kadınları hicaba bürünüyor. Arapların hicabını aratmayacak şekilde tepeden tırnağa örtünen Yahudi kadın sayısı her geçen gün artıyor. Dindar Yahudilerin kalesi Kudüs yakınlarında 68 bin nüfuslu Beyt Şemeş şehrinde son dönemlerde Araplar gibi giyinen Yahudi kadın sayısı 100’ü buluyor. Hatta nadiren de olsa ‘hicaplı’ Yahudileri, Ağlama Duvarı’nda Tevrat’tan âyetler okurken görmek mümkün.
‘Hicaplı’ Yahudi hareketinin üyelerinden biri de Sarah. Tabiî asıl adı bu değil. Sarah caddeden geçerken arabalar yavaşlıyor, sürücüler ‘Arap’ çağrışımlı bu kadının künhüne varmaya çalışıyor. Tepeden tırnağa koyu renk elbiseyle yüz ve gözlerini ‘koruma’ altına almış. Yani nikap giymiş. Giysisinin Arapların hicabıyla aynı olduğu tesbitini reddediyor. Buna ‘hicab’ değil ‘sal’ demeyi tercih ediyor. Tabiî ‘intihar bombacısı’ korkusu yaşayan Yahudiler arasında Arap zannedilen bu kadınların tatsız tecrübeleri de var. “İnsanlar genelde arabalarını durdurup dikizliyorlar. Bazıları ise kaba. Beni Arap zannedip lâf çarpıyorlar. Yine de ‘sal’ giyinmek dikizlenmeye ve bazen de taciz edilmeye değer. Vicdanen bunun Allah’ın giymemi istediği şey olduğunu biliyorum. Allah’ın izniyle daha fazla kadın gerçeği görecektir” diyor Sarah. Tabiî şehirde büyüyen ‘hicab’ hareketinin tüm fertleri aynı ölçülerde giyinmiyor. Bazıları sadece başlarını ve geleneksel Yahudi şalıyla omuzlarını örtmekle yetiniyor. Bazıları Afgan burkasına benzer, ama daha şeffaf giysiyle yüzünü gizliyor.
‘Hicablı’ Yahudiler arasına bir yıl önce katılan M.’nin hikâyesi ise ‘Ağlama Duvarı’nda Arap zannettiği bir kadınla başlamış: “Ağlama Duvarı’nda Arap’a benzeyen bir kadın gördüm ve korktum. Burada ne işi olduğunu anlamak için yanına sokuldum. İbranice duâ ettiğini fark ettim. Tuhaf giyinmesinin sebebini konuşmaya başladım ve grubuna katıldım. Aynı gün Beyt Şemeş’te onların öğretmeni ve ‘sal’ sitilinin mimarıyla karşılaştım.” M., hicap konusunda ‘patentin’ (Şahin Filiz gibi) Yahudilere ait olduğunda da ısrarlı (Bu aslında bi’setten sonra onlardaki ortak kıble kıskançlığını hatırlatıyor. ‘Müslümanlar bizim kıblemize niye yöneliyorlar’ diye soruyorlardı). M.’nin düşüncesi şöyle: “İnsanların Arap kültürünün bir parçası olduğunu sandığı bedeni ya da yüzü tamamen kapatma, gerçekte Yahudi kadınlarla başladı. Müslümanlar Allah’ın lutfettiği iffeti kazanmak için Yahudileri taklit ediyor. Gerçek şu ki İsrail’in kadınları Allah’ın gözünde küçülüyor çünkü Araplar elbisede daha iffetli. Eğer Yahudiler bu topraklarda Arapları yenmek istiyorsa daha fazla iffetli olmalılar.”
Mesele yenmek veya yenilmek olunca; CHP daha sıkı durmalı ve İsrail’i de korumalı aksi takdirde domino etkisiyle Türkiye’de serbest kalan başörtüsü İsrail’e de sıçrayabilir ve onu da sarabilir. Ne olur ne olmaz, işi şansa bırakmamak lâzım. Ha gayret!
CHP’nin bir başka tezadı, başkalarından intikal ettiğini ileri sürerek başörtüsüne karşı çıkmasıydı.
Bizde başörtüsü yasak olunca yasaklı kızlarımız onun yerine gerçekte bir Yahudi geleneği olan peruğa yöneldiler. Peki Şahin Filiz ve bilumum CHP’liler niye bunu görmediler ve peruka karşı çıkmıyorlar! Zira onların münhasıran karşı oldukları tek başörtüsüdür. Öbürleri lâf u güzaf. Onlara göre dindar Müslüman kadınlar peruğu Yahudi hemcinsleriyle paylaşabilirler, ama başörtüsünü asla!
11.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|