“Şeriat-ı Garrâ (parlak İslâm dini) zemine nüzul etti. Tâ ki zeminin yüzünü temiz ve insanın yüzünü ak etsin, şu insaniyetten siyah lekesini izâle etsin; hem de izale etti. Fakat vâesefâ ki (ne yazık ki), muhit-i zamanî ve mekanînin tesiriyle, hilâfet saltanata inkılâp edip, istibdat bir parça hayatlandı. Tâ Yezid zamanında, bir derece kuvvet bularak bir derece başını kaldırdığından, İmam Hüseyin Hazretleri hürriyet-i şer’iye kılıncını çekti, başına havale eyledi. Fakat, ne çare ki, istibdadın kuvveti olan cehil (cehalet) ve vahşet, cevânib-i âlemde (âlemin dört bir yanında) zeynab (havuz) gibi Yezid’in istibdadına kuvvet verdi.”1
Münâzarât’ta yer alan bu satırlardan Hz. Hüseyin’in hareketinin temelinde istibdada karşı duruş ve hürriyet-i şer’iyeyi ikame ediş bulunduğu anlatılıyor.
Hz. Muaviye vefat ettiğinde Kufeliler Hz. Hüseyin’e haber göndererek Yezid’in başa gelmemesine, Kufe valisini kovacaklarına ve Kûfe’ye geldiği takdirde kendisine biat edeceklerine dair haber gönderdiler. Yüz bin kişi toplayacaklarını, ondan başkasının imamlığına rıza gösteremeyeceklerini, yolunda öleceklerini, kendisini karşılamaya çıkacaklarını, acele gelmesini bildirdiler. Peşpeşe yazdıkları mektuplar bir heybeyi doldurmuştu.
Hz. Hüseyin, mektuplarından dolayı memnun kaldığını, amcası oğlu Müslim ve bin Akil’i kendilerine göndereceğini, aralarında kontakt kuracağını, gelişmelerden haberdar ve ona göre hareket edeceğini bildiriyordu. Müslim bin Akil’e de, eğer durumun Kufelilerin dediği gibi ise oraya gideceğini, aksi halde kendisinin hemen geri dönmesini söyledi.
Müslim bin Akil, Kufe’ye ulaştı ve Hz. Hüseyin için biat almaya başladı. İlk etapta on sekiz bin kişi biat etmişti. Hemen Hz. Hüseyin’e bir mektup yazıp acele gelmesini istedi. Durumu ajanlarıyla öğrenen Yezid ise, Basra ve Kufe’ye yeni vali olarak tayin ettiği İbni Ziyad’a Müslim’i yakalatıp öldürtmesini emretti.
Müslim bin Akil, İbni Ziyad’ın Kufe’ye geldiğini duyunca tedbir olsun diye daha önce kaldığı Muhtar’ın evinden ayrılıp eşraftan Hune bin Urve’nin evine gitti.
İbni Ziyad gönderdiği adamla aradığı Müslim bin Akil’in, Hune bin Urve’nin evinde olduğunu öğrendiğinde Hune’yi makamına çağırtıp öldürttü. Bunu öğrenen Müslim bin Akil kendisine biat edenlere durumu anlattı. Birlikte binlerce kişi İbni Ziyad’ın vali köşkünü kuşattılar. Akşam olunca Müslim bin Akil bir de ne görsün o binlerce kişiden yanında sadece otuz kişi kalmasın mı, diğerleri dağılıp gitmişler. Morali bozulan, ümitsizliğe kapılan Müslim bin Akil kuşatmadan vazgeçti, geri dönmeye karar vardı. Dönerken de arkasına baktığında hiç kimse kalmamıştı.
Sonra da aratıp Müslim bin Akil’i bulduran İbni Ziyad onun da boynunu vurdurdu. Onun şehit edilirken şöyle dediğini duymuşlardı: “Allah’ım, Bizimle bizi aldatan, bize yalan söyleyen, sonra da bizi bırakıp ölmemize sebep olan topluluk arasında Sen hükmünü ver.”
Sonraki gelişmeler nasıl olmuştu? Bunun üzerinde de inşaallah yarın duralım.
Dipnot:
1. Münâzarât, s. 37.
11.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|