Geçtiğimiz hafta sonunu Güneydoğu Anadolu Bölgesinde geçirdik.
İki gün süren bu seyahati, hayırsever bir kuruluş olan Deniz Feneri Derneği organize etti.
Bu kısacık zaman zarfında Diyarbakır, Batman il merkezleri ile Hasankeyf ve Kozluk ilçelerini ziyaret etme fırsatımız oldu.
Çok arzu etmemize rağmen, ne yazık ki dost, kardeş ve ağabeylerimizle yeterince görüşemedik. Yani, tam bir "silâ–i rahim" yapamadık. Yarım kaldı. İnşaallah bir başka seyahatta bu eksikliği telâfi etme imkânını buluruz.
Bölgedeki hem maddî, hem de mânevî havanın ziyadesiyle sıcak olduğunu gördük ve yaşadık. Oranın insanı gibi havası da sıcaktı. Gün ortasında 30 dereceye varan sıcaklık altında oradan oraya koşturduk. Mevsim henüz kış olmasına rağmen, zaman zaman gözlerimiz sığınacak bir gölge aradı.
* * *
Deniz Feneri Derneğinin dâvetine icabet eden on beş–yirmi kadar meslektaşımızla birlikte önce Diyarbakır'a vardık. Ardından, faaliyetlerin ağırlık merkezini teşkil eden Batman'a gittik.
Kaldığımız otele gelen birkaç günlük gazetenin arasında Yeni Asya'yı da görünce, ziyadesiyle sevindiğimi ifade etmeliyim. Otelin sahiplerinden ve çalışanlarından gördüğümüz sıcak ve samimi ilgi, bizi ayrıca memnun etti. Onlar da gazetemizi beğeniyle okuyorlar.
* * *
Derneğin faaliyeti çerçevesinde, Batman'da İl Millî Eğitim Müdürlüğü bünyesinde faaliyette bulunan özellikle "Anasınıfı" öğrencilerine ve hatta ailelerine çok büyük miktarda yardımlar yapıldı. Çocuklara lâzım olan hemen her türlü kırtasiye, sağlık ürünleri ve sair hediyeler dağıtıldı.
İl valisi, Millî Eğitim Müdürü ve diğer yöneticilerin de iştirak ettiği gerek açılış merasimleri ve bilhassa hediyelerin dağıtımı esnasında, ortalığın adeta bayram yerine döndüğünü gözlerimizle gördük. Çocukların gözlerinde bir ışıldama, yüzlerinde bir sevinç ki, manzara cidden görmeye değerdi.
* * *
Valiliğe bağlı Batman Toplum Merkezinde, ayrıca iki atölyeli bir dikiş kursu merkezinin açılış merasimi yapıldı.
Deniz Feneri Derneği, daha evvelden bu atölyelere 40 kadar sanayi tipi dikiş makinesi getirip bağışta bulunmuş. Kadınlar, özellikle genç kızlar, bu kurslara katılarak dikiş dersini alıyor ve tekstil fabrikalarında rahatça çalışabilecek tecrübeyi kazanıyor.
Çalışmak için ise, bölgede ne yazık ki yeterinde fabrika bulunmuyor. Onlar da uzak diyarlara gidip çalışamıyor. En büyük sıkıntı bu noktada yaşanıyor.
Bu sebeple, devlet ve hükümet, yatırımcıların Batman'a gidip fabrika kurmaları için büyük teşviklerde bulunuyor.
Şu an itibariyle, orada ciddî bir güvenlik sıkıntısının yaşanmadığını buradan da ifade ederek, özellikle hayırsever yatırımcılarımızın dikkatini çekmek istiyoruz. Gitsinler, orada yatırım yapsınlar. Hem kendileri maddî–mânevî kazansınlar, hem de dört gözle iş bekleyen bölge insanını mutlu etsinler.
Not: Bahsettiğimiz konularla ilgili resimli haber ve yorumlarımız devam edecek. İlgililerin dikkatine sunulur.
Tarihin Yorumu 11 Mart 1947
Dünya Bankası ile IMF üyeliğimiz
Türkiye, merkezi ABD'de bulunan Dünya Bankası ile Uluslararası Para Fonu IMF'e üye oldu.
IMF, üye ülkelere kısa vadeli "para kredisi", Dünya Bankası ise uzun vadeli yatırım kredisi yardımında bulunmak maksadıyla kuruldu.
Haklarında başka türlü düşünce ve yorumların da bulunduğu bu kuruluşların, üye ülkelere avantajı kadar dezavatajı olduğu da muhakkak. Önemli olan, onlarla kurulan münasebetlerin dengeli ve çok dikkatli bir şekilde yürütülmesidir.
* * *
Bu iki müessesenin kurulması yönündeki ilk tasarlama İkinci Dünya Savaşının en sarsıcı dönemi olan 1944 yılına gidip dayanır.
ABD'nin öncülüğünde toplanan 44 ülkenin temsilcisi, savaş sebebiyle dengesi bozulan dünya piyasalarını disipline etmek ve yardıma muhtaç ülkelere belli prensipler dahilinde para ve yatırım desteğini sağlamak maksadıyla iki ana müessesenin kurulmasına karar verildi.
Bunlardan biri Dünya Bankası olarak bilinen Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD), diğeri ise Milletlerarası Para Fonu (IMF) diye bilinen meşhûr kuruluş Bu iki kuruluşun faaliyete başlaması ise, ancak 1947 senesinde mümkün olabildi.
Türkiye'nin de aynı sene içinde tam üyelik sıfatıyla dahil olduğu bu iki büyük müessesenin yardım fonları, ilk etapta ekonomisi bozulan ve şehirleri harabeye dönen bazı Avrupa ülkeleri oldu.
* * *
II. Dünya Savaşından en az hasarla çıkan ülkelerin başında ABD geliyordu. Hiç olmazsa savaş kendi topraklarına sıçramamış, dolayısıyla imar ve inşa faaliyeti hiçbir sarsıntıya uğramadan devam etmişti.
Buna karşılık, Avrupa ülkelerinin çoğunda, hem mevcut yapılar harabeye dönmüş, hem de finansal kaynakları adeta altüst olmuş durumdaydı.
Dolayısıyla, ABD yardım etmek, diğerleri ise yardım almak konumundaydı. Ancak, bu yardımların da belli esas ve prensipler dahilinde yapılması gerekiyordu.
İşte, söz konusu müesseselerin, esasen bu maksatla kurulması düşünülerek yola çıkıldığı ifade edilmekle beraber, bu kuruluşlar hakkında, zamanla başka türlü renklerin ağır bastığı ve diplomasideki satranç oyununa benzer farklı dümenlerin etkisinde kalarak hareket ettiği yönündeki yorumlara da rastlanılmaktadır.
Benzer türdeki yorumlar, Türkiye–IMF ilişkileri için de geçerli.
* * *
Öte yandan, yakın zamanda IMF'den yapılan bir açıklamada, ABD'nin riskli "mortgage kredileri"nden kaynaklanan ekonomik krizden başka ülkelerin de bir şekilde etkilenebileceği ifade edildi.
Bu ülkede, korkunç rakamlara varan konut kredi borçlarının zamanında ödenememesi sebebiyle, hem şirketlerin büyük zarar ettiği, dolayısıyla bankaların da ciddî bir malî krizle karşı karşıya geldiği yönündeki uyarılar, bir yandan da "mortgage" sisteminin Amerika'da iflâs ettiği anlamını taşıyor.
Bütün bu menfî gelişmelerin, aynı sistemi uygulamaya hız veren Türkiye'deki yansıması bakalım nasıl olacak?
Temenni edelim ki, siyasîler ve ekonomistler dikkatli davranır da, ülkemiz benzer krizlerin ateşine yakalanmaz.
11.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|