Türkiye'de yaşayan Yahudiler (Museviler), İspanya'dan Osmanlı Devletine sığındıkları o büyük muhaceretin 500. yılını (1492–1992) çeşitli etkinliklerle kutlamaya başladılar.
"500. Yıl Vakfı" bu maksatla kuruldu. Vakıf faaliyetleri hemen her sahada halen de devam ediyor.
2001 yılında, aynı vakfa bağlı olarak ayrıca büyük bir müze kuruldu. Müzenin açılışında devlet ve hükümet erkânı da hazır bulundu.
Siyasîlerin "müze hatıra defteri"ne yazmış oldukları ifadelerle Yahudi vatandaşları takdir ve tebrik ettiler, selâm ve saygılarını sundular ve onlardan övgü dolu sözlerle bahsettiler.
İspanya'dan göç katarı
Kendi ülkesindeki Yahudilerle anlaşmazlığa ve şiddetli geçimsizliğe düşen 1490'ların İspanya hükümeti, çareyi baskı ve yıldırma yolunda buldu.
Yahudilere, önce dinlerini değiştirip Hıristiyanlığı kabul etmeleri istendi. Direnme gösterenlere şiddetli baskı uygulanmaya başlandı. Papazlar da hükümetin bu yöndeki tasarrufuna destek verince, iş daha da ciddileşti.
Engizisyon mahkemesine çıkarılan Yahudilere en ağır cezaların verilmesi, onları ciddi bir ikilemle karşı karşıya getirdi. Bir kısmı yalandan da olsa Hıristiyanlığı kabul ederken, bir diğer kısmı ise her ne pahasına olursa olsun, din değiştirmeyeceğini ifade etti.
Din değiştirmeyenler, ağır cezalara çarptırılmaktan kurtulamadılar.
Din değiştirenlerin ise, zamanla "dönme" oldukları, takiyye yaptıkları anlaşılınca, bu kez ortaya daha farklı bir durum çıktı.
İspanya Kraliçesi İsabella, 31 Mart 1492 tarihinde bütün Yahudilerin—en geç 2 Ağustos'a kadar—ülkeden kovulmaları yönünde bir ferman yayınlattı.
Bu ferman, nüfusları 300 bini bulan Yahudiler için tarihin dönüm noktası oldu. Onları çok zor günler bekliyordu.
Çeşitli ülkelere yaptıkları müracaatların hiçbiri kabul edilmedi. Kapılar bir bir yüzlerine kapatıldı.
Sonunda, onların imdadına Osmanlı Padişahı Sultan II. Bayezid'in merhameti yetişti. Padişahın fermaniyle, Yahudiler, büyük gruplar halinde Selanik ve İstanbul'a gelip yerleşmeye başladı.
Uzun yıllar, zâhiren huzur içinde ve zararsız bir unsur olarak öylece kaldılar.
Sabetay ve sonrası
Selanik ve İstanbul'dan sonra zamanla İzmir'e de kitleler halinde gidip yerleşen Yahudiler, 1665 senesinde pek mühim bir vukuata karıştılar.
Sabetay Sevi (1626–1676) isimli ruhanî liderleri, o tarihte binlerce müridiyle ortaya çıktı ve kendinde bir "İlâhî güç" gördüğünü ilân etti.
Bununla da kalmadı, İzmir'den hareketle İstanbul üzerine yürüyüşe geçti. Hükümet merkezine gelecek ve devleti ele geçirecekti.
Bunda yanıldığını, derdest edilip mahkemeye sevk edilince anladı.
S. Sevi'nin cezası idamdı. Ancak, ona Müslümanlığı kabul etmesi halinde affedileceği söylendi. O da hiç tereddüt etmeden İslâm dinini kabul ettiğini ve "Mehmet Aziz" ismini aldığını söyledi.
Esasında bu bir takıyye idi. Kendisi ve binlerce müridi sadece "dönme" olmuştu. Müritlerinin çoğu ise, yalandan da olsa Müslümanlığı kabul etmeyeceklerini ifade ile onunla yollarını ayırmış oldular.
Merhametten çıkan maraz
Çoğunluğu Selanik'te yaşayan Yahudiler, dönme olsun olmasın, gizliden gizliye Osmanlı'nın kuyusunu kazmada, kendilerine merhamet eden bu mümtaz hanedana ihanet etmede anlaşmış, adeta söz birliğine varmış gibiydiler.
Nitekim, ilk fırsatta Osmanlı'yı vurmaktan, sırtından hançerlemekten geri durmadılar.
Bir tertip ve kumpas eseri olan "31 Mart Vak'ası"nı bahane eden Selanik Yahudileri, 23 Nisan 1909'da dört asır önce gelip sığındıkları aynı yerde "Hareket Ordusu" ismiyle bir silâhlı birlik kurdular ve derhal İstanbul'a sevk ettiler.
3–4 gün sonra İstanbul'a gelen ve bir darbe ile idareyi ele geçiren bu ordu, Meşrûtî idareyi kabul etmiş olan Sultan Abdülhamid'i çok çirkin bir metotla tahttan indirerek, bir bakıma idareye hakim oldular.
Padişaha Meclis'in "hal emri"ni götüren heyetin başında azılı Yahudilerden Selanik mebusu Emanuel Karasso vardı.
Selanik kökenli Talat Paşa ile elele veren Karasso, bu hareketiyle acaba neyin intikamını almıştı?
Siz buna ister intikam deyin, ister ihanet... Netice itibariyle, aşırı merhametten pek şiddetli bir maraz çıkmıştı.
Yahudiler, kendilerine merhamet eden Osmanlı'ya en ağır darbeyi vurmuş ve yönetim kademelerini çok kanlı senaryolar neticesinde ele geçirmişti.
Yine de açıkça fark edilemiyordu. Zira, nüfus kâğıdında adı Türk, dini ise İslâm yazıyordu.
Tâ o zamanlar ele geçirmiş oldukları saltanatın, yüz yıl sonra bile ellerinden tümüyle çıktığı söylenemez. Ne zaman çıkacak gibi olursa/olduysa, ya darbe olmuş, ya da muhtıra yayınlanmıştır.
04.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|