Ülkenin son altı ayını meşgul eden sınırötesi operasyon, hava bombardımanlarını izleyen kara harekâtının tamamlanmasıyla bitti.
Bilindiği üzere, Genelkurmay’ın daha da öncesinden itibaren “Yapılması gerekir ve faydalı olur” mesajı verdiği sınırötesi operasyon, Ekim ayında gerçekleşen Gabar ve Dağlıca saldırılarından sonra gündemin ilk sıralarına çıkmıştı.
Bu saldırılardaki şehit sayısının yüksekliği ile oluşan atmosfer, o günlerde tartışılmakta olan yeni anayasa projesi başta olmak üzere diğer herşeyin bir kenara itilmesini ve operasyon tezkeresinin Meclisten geçmesini netice vermişti.
Tezkere çıktıktan iki ay sonra hava akınları, ondan iki ay sonra da kara harekâtı yapıldı.
Sonuçta, 240 civarında teröristin “etkisiz hale getirildiği” bu harekâtta verdiğimiz şehitlerin sayısı Gabar ve Dağlıca kayıplarından fazla.
Harekât başlarken ifade edilen, ama işin tabiatı gereği açıklanmayan hedeflere ulaşılmış olmalı ki, geri dönüldü. Ancak çekilmenin bilhassa zamanlaması ile kamuoyuna verilen görüntünün yol açtığı tartışmalar devam ediyor.
Elbette ki, operasyonun başlama tarihi gibi çekilme takvimi de davul zurnayla ilân edilmez.
Teröristlere karşı yürütülen bir harekât tamamlandığında, çekilmenin de zayiatsız, kazasız belâsız, “tereyağından kıl çeker gibi” gerçekleşmesi, gizlilik gerektirir.
Buna hiç kimsenin birşey dediği yok ve zaten olamaz.
Ama burada tartışılan şey, çekilmenin, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı başta olmak üzere en üst düzey yetkililerin, Ankara’da ağırladıkları ABD Savunma Bakanından gelen “Harekâtı fazla uzatmayın” talebine “İşimiz bitince çekiliriz” mesajları vermelerinden hemen sonra başladığı izlenimi.
Bir gün önce “Türkiye ABD’ye rest çekti” havası estirilmeye çalışılırken, ertesi gün olanlar bunun tam tersini gösteriyor. Ve bu algılama, gerçekte var olup olmadığı da gayet tartışmalı olan “karizma”yı bir anda yerle bir ediveriyor.
Dikkat çeken bir diğer nokta, çekilme olayında hükümetin devredışı ve Başbakanın gelişmelerden bîhaber olduğu şeklindeki görüntü.
Başbakanın “Harekât devam ediyor” mesajıyla hazırlanıp metni önceden basına verilen “Ulusa Sesleniş” konuşmasının öğleden sonra apar topar iptal edilip değiştirilmesi, ister istemez bu çeşit yorumları beraberinde getiriyor.
Ve bu olay, evvelce İsrail’le ilişkilerde, bu meyanda İsrail uçaklarının Suriye’yi vurup Türkiye topraklarına yakıt tankı bırakması hadisesinde de konuşulan “Asker biliyor, hükümet bilmiyor” spekülasyonlarına yeni boyutlar katıyor.
Böylece aylardır, hattâ yıllardır konuşulan sınırötesi operasyon biterken, geride Türkiye adına sıkıntılı bir tablo bırakıyor. Hükümet-asker ilişkilerinin böyle bir konuda dahi ne şekilde seyrettiği gözler önüne serilirken, genel anlamda Türkiye’nin prestiji de ağır bir yara alıyor.
Hükümetten gelen bazı sinyallere göre, bu operasyonun bitmesi, yenilerinin yapılmayacağı anlamına gelmiyor. Onların da planları hazır ve her an yeni harekâtlar gündeme gelebilir.
Ama bir diğer görüş, bundan sonra yeni bir sınırötesi harekât olmayacağı ve önümüzdeki süreçte sivil çözüm baskısının artacağı yönünde.
Peki, harekâtın bitmesi “türban”ı nasıl etkiler?
04.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|