Üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırma fikriyle yapılan anayasa değişikliği yürürlüğe girdikten sonra değişen birşey var mı?
Yasakta direnen ve maalesef hâlâ çoğunluğu oluşturan rektörlere göre, yok. Onların üniversitelerine başörtülü öğrenciler yine alınmıyor.
Yasağı kaldıran ve başörtülülere kapılarını açan üniversiteler ne yazık ki hâlâ azınlıkta. Bunlar, bu konuda değişiklik öncesinde de zaten esnek davranan Boğaziçi ve bazı vakıf üniversiteleri ile, çok sınırlı sayıdaki taşra üniversiteleri.
Ve yine bunların içinde, ilk günlerde başörtüsü serbestisini uygulamışken bilâhare tavır değiştirenler ya da kampüse girmelerine göz yumdukları başörtülülerin derslere o kıyafetleriyle katılmalarına izin vermeyenler de mevcut.
Oysa, beklenen ve olması gereken neydi?
Bütün üniversitelerin YÖK Başkanlığından gelen yazıya uyarak, başörtülüleri içeri alması.
Bu olmadı. Dahası, YÖK’ün dokuz üyesi ile birçok rektör ve üniversite senatosu, yasağın devamından yana çok katı bir tavır sergilediler.
Ve “Anayasa paketinin yürürlüğe girmiş olması başörtülülerin okula alınması için yeterli; ayrıca bir kanuna ihtiyaç yok” diyen YÖK Başkanını “kanunsuz emir vermek”le suçladılar.
Bu yasakçılara göre, “mahkeme kararlarına uymamak suç.” Kast ettikleri kararlar da belli: Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM’in vermiş olduğu kararlar.
YÖK Başkanı da talimatına uymayıp yasağı sürdüren rektörleri öğrenim özgürlüğünü engelleyerek suç işlemekle itham etti. Ve ilk beyanlarında, rektörlerle konuşacağını, eğer ikna olmazlarsa haklarında hukukî süreç başlatacağını söyledi; sonra kimseyle kavga etmeyeceklerini, öç alma gibi bir düşüncesinin bulunmadığını ifade ederek, sanırız, gerilen havayı yatıştırmaya çalıştı.
Ama bu sözlerinin arasına “Bir gün tüm rektörler özgürlükten yana olacak” gibi, yasakçılar tarafından “gözdağı” olarak algılanmaya müsait bir cümle sıkıştırmaktan da geri durmadı.
Evvelce protesto sloganlarıyla karşılandığı Üniversiteler Kurul toplantısına girerken gazetecilere “Rektörlerin sicil amiriyim” de demişti.
Maliye Bakanının “açık mikrofon kazası” ile kamuoyuna mal olan “Sıkıysa öyle konuşmasın” beyanının yol açtığı imaj yıpranması, rektörlüklere gönderilen yazının büyük çoğunlukça kaale alınmayışı ile daha da hızlanacak gibi.
YÖK Başkanı “Hükümetin memuru değilim” diyerek, CHP’nin ve mâlûm medyanın kendisine taktığı yaftayı bertaraf etmeye çalışıyor, ancak göründüğü kadarıyla, işi giderek zorlaşıyor.
AKP ile yaptığı anlaşmanın ek 17’de bozulmasına kızan MHP’nin yönelttiği “Acele etti, yetkisini aştı” eleştirisi de meselenin tuzu biberi oldu.
İşin garip tarafı, bunlar olup biterken ve YÖK Başkanı son olarak ÜAK'ta toplanan rektörlerin “ya istifa, ya azil” çağrısıyla boy hedefi haline getirilmişken, iktidarın Özcan’ı yalnız bırakması.
Ateşin ortasına atıyor, sonra da seyrediyorlar.
Panele çağırıp konuşturdukları Atilla Yayla Kemalistlerin gazabını çektiğinde de aynı şey olmamış mıydı? Yayla’ya haksız ve düzeysiz saldırılar başlayınca AKP’liler tamsiper vaziyeti alıp, dahası “Yayla haddini aşan sözler söyledi” diyerek linççilerin safına katılmamışlar mıydı?
Yazık ki, ne yazık...
29.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|