İyiliklerin insanı sevindirdiğini bilmeyenimiz yoktur. Allah zaten rahmeti ve hikmeti gereği iyiliğin içine peşin bir mükâfat da koymamış mıdır?
Bozulmamış fıtratlar mutlaka iyiliklerdeki bu lezzeti hissederler.
Hayatları iyilik ve güzelliklerle dolu Sahabenin en büyük zevk ve mutlulukları da iyilik için çırpınmalarıydı. Başkalarının yüzlerinin gülmesi onları mutlu eder, sevinçleri sevindirir, üzüntüleri üzerdi.
Birgün Kâinatın Efendisinin (asm) huzuruna Abd-i Kays Kabilesinden bir heyet gelmişti. Bunlar hiçbir zor görmeden kendi ayaklarıyla gelip Müslüman olmuş bir kabileydi. Sahabe buna çok sevinmiş, oturmaları için hemen yer göstermişlerdi. Resûlullah (asm) onlarla yakından ilgilenmiş, iltifatta bulunmuş, memleketlerini sormuş, söylediklerinde bir bir köylerinin ismini saymış, onlar da şaşırıp, “Anam babam size fedâ olsun ya Resûlallah! Köylerimizin isimlerini bizden daha iyi biliyorsunuz” demişlerdi. Resûl-i Ekrem de (asm) kadirşinaslığını şu cümlelerle dile getirmiş, “Ben sizin memleketinize geldim. Büyük ikramlar gördüm” buyurmuş, Ashabına yönelip bu kardeşlerine ikramda bulunmalarını, onların hiç bir zor görmeden kendiliklerinden Müslüman olduklarını belirtmişti.
Ertesi günü Allah Resûlü (asm), misafirlerine, kardeşlerinin ikram ve misafirperverliklerini nasıl bulduklarını sordu. Onlar da, “Ne iyi kardeşler!” diye söze başladılar. Yumuşak yataklarda yatırdıklarını, güzel ikramlarda bulunduklarını, gece gündüz Cenâb-ı Hakkın kitabını, Resûlullahın sünnetini öğrettiklerini belirttiler. Son derece memnun kalmışlardı. Kimi Fatiha’yı, kimi Tahıyyat’ı, kimi iki sûre, kimi de bir veya iki hadis öğrenmişti. Resûl-i Ekrem de (asm) bunları tek tek kontrol etmişti.1 Heyet tam iki hafta Medine’de kalmış, dinlerini iyice öğrendikten sonra memleketlerine dönmüşlerdi.
Allah Resulü (asm), “Ya bilen, ya öğrenen, ya dinleyen ya da bunları seven ol. Beşincisi olma helâk olursun”2 buyururlar.
Herşeyden önce Allah’ı, peygamberi, dinin temellerini öğrenmek gerekiyordu. Allah Resûlü (asm), “Allah, bir kimsenin hayrını murad ederse onu dinde anlayış sahibi kılar”3 buyurmuşlardı. Bilenler öğretecek, bilmeyenler de öğrenecekti. Hem, “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir”4 buyurmuşlardı.
Evet en önemli mesele: Dini öğrenmek ve öğretmek!
İşte Sahabenin bütün sevinci buydu.
Dipnotlar:
1- Müsned, 4:236; Terğib, 4:152.
2- Mecmaü’z-Zevâid, 1:132.
3- Buharî, İlim: 10; Müslim, İmare: 175; Tirmizî, İlim: 4.
4- Buharî, Fezâilü’l-Kur’ân: 21; Ebû Davud, Vitr: 14.
29.02.2008
E-Posta:
[email protected]
|