Ankara’da “sınır ötesi operasyon”un erken bitirilmesi ve operasyonun ardındaki “beklentiler” tartışması sürüyor.
Anlaşılan o ki belli bir yere kadar Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine girmesine “izin veren” işgalci güç, terör örgütünü bütünüyle tasfiye edecek uzun süreli ve kapsamlı bir harekâta müsaade etmemiş.
Ne var ki ABD’nin terörle mücadelede “ortak” ilân ettiği “stratejik müttefiki” Türkiye’nin kontrolündeki bölgede tamamen teröristlere yönelik bu sınırlı operasyona göz yummasına karşılık istedikleri, “astarı yüzünden pahalı” hale getiriyor.
Cumhurbaşkanı her ne kadar “beklenti yok”, Başbakan da “bir karşılığı yok” dese de, ABD’nin bir haftalık operasyona “geçici izni” Türkiye’ye ciddî risklere mal olacak vahâmette kritik ve oldukça pahalıya sattığı, gün geçtikçe açığa çıkıyor.
Kuzey Irak’taki “otonomi”nin kabulü, Müslüman komşu bir ülke olarak Türkiye’nin Irak’ta işgale ortak edilmesi ve İran saldırısına katılması senaryoları ortada. Buna Ankara’nın Afganistan’daki birliğe yine işgalci ABD adına NATO şemsiyesi altında ek askerî birlik göndermesi “beklentisi” de cabası…
Aslında Washington, Irak’ın işgalinden bu yana Ankara’nın “savaş sebebi” saydığı hiçbir hassasiyetine dikkat etmedi. Türkiye’nin bütün kırmızı çizgilerini çiğnedi. Kerkük ve Telâfer’de Türkmenleri tasfiye maksadıyla tapu ve nüfus dairelerinin talân edilmesine, katliâmlara arka çıktı. Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçiren conileri ödüllendirdi. Irak’ın bölünüp parçalanması, Kürtleri kullanacak “ikinci İsrail” işlevli kukla bir devletin plânını pervâsızca yürüttü, yürütüyor…
Bu süreçte Türkiye, Cumhurbaşkanı Gül’ün Amerika yolunda “dev bir makine” dediği ABD’ye bir dizi “bedel” ödedi. 2003 Mart’ında Meclis’in kabul etmediği “65 bin Amerikan askerinin konuşlanması”na dair “hükûmet tezkeresi”ne taraftar olanlar bile, Türkiye’nin son beş yılda bunu fazlasıyla telâfî ettiğini belirtiyorlar.
Zira AKP hükûmeti, “ABD’ye destek hamûlesi”ni çıkarıp işgale her türlü lojistik desteği sağladı. Yine işgalci ABD’ye destek için Afganistan’a NATO’nun emrine 750 kişilik bir birlik yolladı. Onlarca havaalanı ve deniz limanını Amerika’nın Irak’a ve bölgeye yönelik operasyonlar için savaş aracı, silâh, askerî personel ve mühimmatının nakil ve dağıtımına açtı. Bizzat Millî Savunma Bakanının ikrarıyla, Irak’ın üzerine ölüm bombaları yağdıran Amerikan savaş uçaklarının sadece İncirlik Üssünden 3 bin 995 sorti yaptığı açıklandı. Başbakan, ABD’nin hegemonya ve çıkar planı olan “Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi”nin eş başkanlığı “görevi”ni üstlendi.
Dahası Türkiye bu “desteği” diğer alanlarda da sağladı. Bir dizi silâh ve savunma ihalesinin yanı sıra “Körfez sermayesi” maskesiyle çoğu Amerikan ve İngiliz şirketleri Türkiye’deki büyük ihaleleri “kazandılar.”
Özel sektör özelleştirmeleri bile böyle yapıldı. TGRT’nin, Amerikan medya patronu Amerikan Fox tv sahibi Rupert Murdoch’a ait News Corporation Şirketine satılması gibi…
En son kara operasyonundan hemen önce Tekel özelleştirmesinde sigara fabrikaları British American Tobacco şirketine satışı gerçekleştirildi. 28 Şubat’ın siyasî aktörü “Anasol-M”nin “15 günde 15 yasa” furyasıyla Ecevit’in Dünya Bankasından transfer ettiği “Derviş yasaları”yla tütün üreticisi uluslararası sermayenin elindeki holdinglerin insafsız arenasına atılarak yok edilmişti.
Ve bütün bunlar yetmemiş gibi Türkiye’yi bin yıllık inanç, tarih ve kültür değerlerini paylaştığı Müslüman ve akraba komşu ve bölge ülkelerine karşı Amerikan ve İsrail çıkarları nâmına savaşan bir zulüm işbirlikçisi durumuna sokacak “beklentiler”den bahsediliyor.
Başbakan “geleceğe dönük” konuşuyor; lâkin şimdiye kadar Ankara’nın ABD’ye verdiklerinden tecâhül-ü ârif ediyor. AKP hükûmetinin Afganistan’dan Irak’a bölgede ve İslâm coğrafyasında ABD’ye resmen sağladığı destekten hiç söz etmiyor.
Oysa AKP iktidarında ABD, Türkiye’ye “verdiği”nin onlarca katını aldı. Sözkonusu yeni “beklentileri”nden hiçbirini almazsa da, şimdiye kadar aldıkları fazlasıyla yetiyor…
04.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|