Demokratik hukuk zeminlerinde hesaplaşması hâlâ tamamlanmadığı için midir nedir, aradan 57 sene geçmiş olmasına rağmen, Yassıada kafası etkili makamlarda yüzünü gösterip, herhangi bir pişmanlık emaresi taşımak şöyle dursun, aksine gayet pişkin ve cür’etkâr tavırlarla arz-ı endam etmeye devam edebiliyor.
Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan’ın Dünya Kadınlar Günü için tertiplenen sempozyumda, konuyla da hiç ilgisi olmayan hezeyanlar savurması, 27 Mayıs’tan bu yana o cenahta bir arpa boyu dahi yol alınamadığını gösteriyor.
Ha demokrasi ve hukuk tarihimizde kara bir leke olarak duran Yassıada mahkemelerinin, millet iradesiyle seçilip silâh zoruyla alaşağı edilen maznunlara yaptığı insanlık ve hukuk dışı muameleyi “Sizi buraya tıkan kuvvet öyle istiyor” diye açıklayan meşhur savcısı Egesel...
Ha Menderes’le iki bakanının idamı için “Toplumsal coşkuyla karşılandı, ondan sonra çok güzel bir dönem başladı” diyebilen Çölaşan...
Arada ne fark var? Tek fark, Egesel darbeciler tarafından kurgulanan ve onların talimatıyla çalışan bir “devrim mahkemesi”nde görevli iken, Çölaşan’ın, demokrasisini bir noktaya getirdiği, AB sürecinde hayli yol aldığı düşünülen bir ülkenin Danıştay gibi bir yüksek yargı organında başsavcılık makamında oturuyor olması.
Ama bu fark çok önemli. Ve bu farkın ortaya çıkardığı tablo, AB adayı demokratik bir hukuk devleti olan 21. yüzyıl Türkiye’sinde Yassıada zihniyetini seslendirme cür’etini asla ve kat’a taşıyamaz ve taşımamalı.
“Türk milleti adına” karar verme yetkisine sahip bir yüksek yargı organının başsavcılık gibi önemli bir makamından, “Halkımız okumaz, cahildir, menfaatine düşkündür” gibi sözlerle halka hakaretler yağdırılıyorsa, o hakaretleri sarf eden kişi orada bir an bile kalamamalı.
DP Genel Başkanı Soylu’nun “Hukukçu yeminini çiğneyen başsavcı hemen o kutsal makamdan istifa etsin” çağrısının gereği yapılmalı.
Eğer istifa etmeyip direniyorsa, Aydın Menderes’in dediği gibi, Danıştay kurumsal olarak tavrını koymalı; “Başsavcının sözleri kişiseldir, kurumu bağlamaz” demeli ve Çölaşan hakkında gerekli hukukî yaptırımları derhal işletmeli.
Bu yapılmalı ki, mâlûm sebepler yüzünden zaten fazlasıyla zedelenmiş olan devlet-millet ilişkilerindeki yaralar daha da derinleşmesin.
Yassıada zihniyetinin tipik bir temsilcisi olduğunu, konumunu unutarak mı, yoksa bile bile mi sarf ettiğini kestiremediğimiz talihsiz sözleriyle açığa vuran Çölaşan’ın, başörtüsüyle ilgili haddini aşan beyanları, “Türkçe ezan aşkı”nı dile getirirken Arapça ezana sataşması, Said Nursî’ye ve millete yönelik hakaretleri topluca bir arada düşünüldüğünde ortaya çıkan profil, aynı zamanda son derece net bir mesaj daha veriyor.
Başörtüsü karşıtlığının, ezan allerjisinin, Said Nursî düşmanlığının, halkı aşağılayan tavrın arkasındaki aslî unsurun darbeci Yassıada kafası ve onun temsil ettiği kara zihniyet olduğunu olanca açıklığıyla gösteriyor Çölaşan’ın sözleri.
Bu itibarla, bu sözler için “İptidaî bir değerlendirme, üzerinde durmaya gerek yok” diyen AKP’li Nihat Ergün’ün sergilediği tavır yanlış.
Tam tersine, önemle üzerinde durulmalı ve gereği hiç gecikmeden, bir an önce yapılmalı.
11.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|