Son model bir gün
Kullandığımız eşyaların son model olmasına azamî özen gösteririz. Hatta öyle olması için pek çok sıkıntıları bile göze alırız. Dişimizden tırnağımızdan arttırdığımız paracıkları aracımızın model değişikliği için çok rahat kullanmaktayız. Bir tarafımız yenilensin diye çok tarafımızı eskitiriz.
Yaşadığımız zaman diliminin yenilik heyecanını duymamak ne acıdır. Oysa içinde olduğumuz gün yepyenidir. Eskimiş, kullanılmış bir günle karşılaşmadık ömrümüz boyunca. Son model bir günün içinde olmak ne güzeldir. Yaşadığımız gün, tarihte bir ilktir. Her gün yepyeni, kişiye özel bir âlemin kapısı açılır. İlk kez not düşeceğimiz, bembeyaz bir günlük sayfası gibi heyecan duymalıyız güne karşı. Gün bir sayfa, satırlar gün içinde ‘an’lardır. ‘An’larda olup bitiyor her şey. ‘An’larımız her an yeniden doğuşlarımızdır. ‘An’ları anlamlandırmalıyız.
Günü/anı doya doya yaşamak, ne tatlı bir duygu. Yeniden bakmak her şeye, ilk kez görüyormuş gibi sevmek her şeyi, her an yaratmalarına şahit olmak Rabbimizin ne büyük bir saadeti.
İnsanları bu gün ilk kez görüyoruz. Hiç kimse dünkü kimse değil. Eskimiş değil. Her gün/an yeniden yaratılıyor her şey. Onun için eskimiş gözlerle bakmamalı hiçbir şeye. Çünkü ne göz eski, ne gördüklerimiz. Heyecanını kaybetmemeli alınan nefes. Alınan nefes farkındalık beklemektedir.
Sizce bir gün kaç nefesten oluşur? Gelin bunu sayalım, göreceksiniz çok özel bir durumla karşı karşıya olduğumuzu anlayacağız.
Gün/an, kişiye özeldir. Lütfen günü/anı özel/güzel yaşayalım.
Dün gitti, yarın yok; hayat şimdi
Dün, pek çok şeyler yaşanmış olarak kapandı. Daha geriye getirebilmek imkânı yok. Bu güne kadar pek çok ‘dün’ler yaşadık. Hatta şu an, içinde heyecanını duyduğumuz gün de, yarın bir (ulaşırsak) ‘dün’ olacak. Onun için şu an bir dün yaşıyoruz. Yarına hayıflananlara, ‘eyvah geçti günler’ diyenlere duyurulur. Şu an dünün resmini yapmaktasınız.
Pek çok insan, hep dünlerde yaşıyor. Bu günlere gelemeden, dünlerle bu günlerini tüketen insanlar var. Pek çok problemin sebebi dünlerdedir. Dünde kalan, dünde boğulan çok insan var. Dünün meseleleri bugünleri alt üst ediyor.
Yarın da yok aslında. Yarın kimin için var bilemeyiz. Olmayan bir şeye de bizim diyemeyiz. Onun için onun üzerine de düşünce bina edemeyiz. Onu, elimizde senet var gibi düşünemeyiz. Bazıları, sanki yarın kendilerininmiş gibi, ‘yarın yaparım’ diyerek, geleceği şimdi yaşıyorlar. Oysa ne geleceği yaşıyorlar, ne de içinde oldukları zamanın gereklerini. Böylece pek çok insanın helâketinin sebebi oluyor yarın. Böylece hem gün gidiyor, hem yarın, hem de dün.
Tabiî en çok örselediğimiz, hem gelecek için kullandığımız, hem de dün için kullandığımız bir zaman dilimi, şimdidir. Biraz dündür, biraz yarındır o. Yani bir ayağı dündedir, bir ayağı yarındadır şimdinin. Şimdi olduğu gibi.
Her gün/an yeniyiz
Hepimiz, bugün yepyeniyiz, ama tertemiz miyiz? O ayrı. Kullanımımıza sunulmuş yepyeni bir gün var şimdi. Güne günahsız başlıyoruz. Yaratıcımız bize ön yargılı yaklaşmıyor. “Dünün kirli, bugün iyiliklerini yazmayacağım.” demiyor. Bize on yıl önceki günahımızla muamele etmiyor. İşlenmiş günahlara tövbe, günü temizliyor. Tövbe ile bugüne/ana yepyeni başlıyoruz. Sadece duâmız bugünü, yarını ve dünü kuşatıyor.
Ve ilginç, bütün varlık yepyeni. Hiç kimse dünün insanı olarak kalmıyor. Her gün yeni bir güneş, yeni bir dünya, yeni bir atmosfer, yeni bir nefes katılıyor âlemimize.
Rabbimiz, dünümüze bakıp bu günümüzü değerlendirmiyor. Her günün heyecanı kendi içinde saklıdır. Her gün büyük bir değişim potansiyeli. Gerçekten de, her an her şey olabilir.
Bir an önce imansızsınız, bir an sonra imanlı. ‘An’ dadır her şey. O’nun razı olacağı bir an, geçmişi ve geleceği aydınlatıyor. Her an teceddüde bunun için ihtiyaç var. İnkar da ‘an’larda, iman da. Her an yenilenme sürüyor.
Yenilenen zamana, yenilenerek ayak uydurmalı insan. Yoksa kendine, değerlerine yabancılaşıyor.
Anlık terkler ve kabuller var
Her an ulaşılan, her an kapısı açık bir Rabbimizin olması ne muhteşem bir şeydir. Her an gündemde olmak, her an gözetilmek, her an korunmak, her an ihtiyaçlarına cevap verilmek, ne muhteşem bir ayrıcalıktır.
Anne baba bile zaman zaman çocuğunu unuturken, hiçbir an unutmayan, ihmal etmeyen bir Yaratıcı varlığı, kişiyi mutlu kılıyor.
Âlem sürekli bir değişim içinde iken, bedenimiz de değişimi yaşıyor. Hücrelerimiz an be an yenileniyor. Belli bir zaman diliminde bütün hücrelerin yenilenmesi sağlanıyor. Kanun böyle işliyor. Böylece hayatın heyecanı her ‘an’a dokunuyor. Dünyamıza yeni misafir olan hücreleri, şuurla karşılamak gereklidir. Onlara kendi değerlerimizi, kabullerimizi, inançlarımızı sunmalıyız. Onun için, her an ‘Allah’ lâfzına, her zaman ‘bismillah’a ‘la ilahe illallah’a ihtiyaç var.
İnsan her gün/an ‘özel’dir
Arkadaşımız, dünkü arkadaş değil; babamız, annemiz, kardeşimiz dünküler değil. Eskimiş değiller. Her an kendine özeldir. Sevinci, kederi, acısı, nimeti ‘an’lıktır insanın. Her an bizi düşünen, gören, cevap veren, duâlarımıza icabet eden Biri var. Ne mutlu bugünü/anı bize Verene.
Allah, verdiklerini Rab olduğu için veriyor. Nefesimizi, rızkımızı herhangi bir şarta bağlamadan veriyor.
O, ibadete lâyık bir Rabb-i Rahim. O, sevilmeye lâyık bir Habib. O, her şeye gücü yeten bir Kudret-i Mutlaka. Geçmiş ve gelecek O’nundur. O ebedî ve ezelîdir. O, hiç eskimeyen, yeniliği hiç bitmeyendir.
Onun için âlemde, ‘her an’ yepyenidir.
O zaman Yunus gibi söylemeli sözü: “Her dem yeniden doğmaktayız, bizden kim usanası.”
08.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|