Org. Yaşar Büyükanıt’ın 2006 Ağustos’undaki YAŞ toplantısında Genelkurmay Başkanlığına getirilmesinden sonra, 11 Ağustos’ta bu köşede çıkan yazımızda şöyle demiştik:
“Umarız, yeni komutan, kendisini ‘pırıl pırıl, çok eskiden beri tanıdığım ve sevdiğim bir arkadaşım’ diye niteleyen ve ‘İçim rahat’ diyen Özkök’ün izlediği genel hatlarıyla dengeli ve demokrat çizgiyi geliştirerek devam ettirir. (...)
“Gerek hakkında çıkarılan karanlık iddia ve spekülasyonlar, gerek Özkök’ü kıyasıya eleştirmiş olan ‘ulusalcı, Atatürkçü, laikçi’ kesimlerin ona ümit bağlamaları ve gerekse dışarıdaki bazı mahfillerin tahrikkâr üflemeleri, Büyükanıt’ın zaten ziyadesiyle zor olan işini daha da zorlaştırıyor.
“İlk mesajında ‘Türkiye her zorluğun üstesinden gelebilecek bir ülke’ diyen Büyükanıt’ın, bu zorlukları demokrasi ve hukuk çerçevesinde, sağduyulu ve dengeli yaklaşımlarla aşacak müstakim bir çizgide yürümesini diliyoruz.”
Aradan geçen zaman zarfında Büyükanıt’ın takip ettiği çizginin bu temennîlerle ne derece örtüştüğüne baktığımızda neler söyleyebiliriz?
Koltuğuna oturur oturmaz verdiği ilk mesajlarda “irtica tehlikesi”ni vurgulayarak “sert bir başlangıç” yapan ve bu beklenti içindekilere “İşte özlediğimiz komutan” dedirten Büyükanıt’ın, sonraki süreçte de zaman zaman çok tartışılan ve özellikle AKP hükümetini rahatsız eden çıkışları oldu.
Ancak geriye dönülüp, görevdeki on sekiz ayına bir bütün olarak bakıldığında şunu söylemek mümkün:
Org. Büyükanıt, gerek cumhurbaşkanı seçimi gibi çok kritik bir dönemeçte, gerekse son dönemdeki başörtüsü tartışmalarında TSK adına açık ve kesin bir tavır almaktan kaçındı.
Nisan’daki cumhurbaşkanı seçimi öncesinde tartışmalar had safhadayken “Cumhurbaşkanlığının c’sini dahi konuşmak istemiyorum” dedi. Ve yeni cumhurbaşkanında arayacakları özelliğin “cumhuriyet ilkelerine sözde değil, özde bağlılık” olduğunu söylemekten öteye gitmedi.
Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin eşinin başörtülü olması konusundaki provokatif soruları ustaca manevralarla geçiştirdi. Ve aynı tavrı, son başörtüsü tartışmalarında da devam ettirdi.
Böyle olunca da, farklı beklentiler içinde olanların, “kodu mu oturtan bir genelkurmay başkanı” hasretiyle yanıp tutuşanların hevesleri kursaklarında kaldı. Ve yavaş yavaş, “Bunun da Özkök’ten farkı yokmuş” demeye başladılar.
Peki, 27 Nisan muhtırasının bu profille izahı mümkün mü? Elbette ki değil. Ama o muhtıranın, Büyükanıt’ın bilgisi dışında, ona emrivaki yapılarak yayınlandığı, konumu icabı “kabullenmek” durumunda bırakıldığı, sonraki süreçte bu bildiriyi savunma babında tek bir söz dahi etmediği, 22 Temmuz seçiminden sonra yeni ortaya çıkan siyasî tabloyu saygıyla karşılayıp gereğine uyduğu yönünde yorumlar yapılıyor.
Büyükanıt’la ilgili soru işaretlerinden biri, onun etkin olduğu dönemde kırmızı kitaptaki “ülkücü mafyayı da tehdit sayan” konseptin kaldırılmasından ve komutanın bir ara milliyetçi söylemlere yönelmesinden kaynaklanıyordu.
Ama MHP ile yaşadıkları son kriz, galiba bu sualin de cevabını kendiliğinden vermiş oldu.
TSK’da Özkök’le hızlanan normalleşme sürecinin Büyükanıt’la sürdüğünü söyleyebilir miyiz?
07.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|