Bu hafta Cumartesi günü hep birlikte kadınlar gününü kutladık! Ama bu birçok hanım için çok kutlu bir gün değildi tabiî. Televizyonlarda, gazetelerde hep kadınlar ve bazı sorunları işlendi. Hele de bir medya grubunun ağır bir gazetesi en arka sayfasını ‘Kadın ne ister’ başlıklı bir reklâma ayırmıştı. Bu reklâmda dile getirilen hakların hepsine katılmasak da, o ifadelere aynı anlamları yüklemesek de birçoğu istediğimiz şeyler. Aynı gazetenin hemen arka sayfalarında ise bir yazarın kadın hak ve özgürlükleri ile türban meselesi arasında bağlantı kurarken kadınların hak ve özgürlüklerinin başörtüsüyle geri alındığını iddia etmesi tam bir çelişki arz ediyordu.
Evet, ne istiyordu kadın? ‘Umutla geleceğe bakmak.’ Ama o bakacağı gelecek bazıları tarafından ona sadece evde oturmayı emrediyor ve kamusal alan diye icat edilen yere girmesini engelliyordu. O umutla bakmak istediği gelecekte ona çizilen rol sadece temizlik işçiliği, müstahdemlik, kapıcılık… ile sınırlıydı.
‘Hukuk ve demokrasi istiyordu’ kadın. Ama bu talebi bazılarının korku ve vehimlerine dayandırılarak engelleniyor, buna da hukuk kılıfları bulunmaya çalışılıyordu. Bu uygulamanın da dünyada hiçbir örneği yoktu. Tam tersine en gelişmiş dünya devletlerinde bu haklar en geniş mânâda yaşanıyordu.
Kıyafeti üzerinden politika yapılmasını o da istemiyordu. Zaten taşıdığı değer dünyadaki her siyasetin üstünde bir kıymet ifade ediyordu onun için. Ama bunu anlatmak istese de bazıları anlamak istemiyordu.
Kadın ‘çalışmak ve emeğinin karşılığını almak istiyordu.’ Ama tabiî yine bazılarının istediği şekilde ve sınırlarda kalmak şartıyla çalışabilirdi. Hele de—laikliğe aykırı!—kıyafetle asla çalışamazdı. Okumalı ve eğitim almalıydı; fakat kendisine dayatılan yasaklara boyun eğmesi şartıyla. Aynı düşünce ve ideolojiyi paylaşmazsan eğitim senin hakkın olamazdı. TC vatandaşı olmak için sadece vergi vermek yeterli değildi. Devletinin okullarından istifade hakkını kullanabilmek için sınav kazanması yetmezdi. Kafasını da ‘uygun’ hale getirmeliydi.
Kadın ‘kadınlığını doyasıya yaşamak ister’di. Bu da kadınlığa has zahirî güzelliğini herkesle paylaşırsa mümkündü. Yoksa ‘çağdaş’ olamazdı. Çağdaş olamazsa çağdışı olacağından, bu yüzyılda istediği gibi yaşama hakkı ortadan kalkardı. Asıl kadınlığa has güzelliği olan sevgisi, şefkati gibi surete dayanmayan sîret güzelliği ise tamamen eskide kalan şeylerdi. Dikkat çekmeliydi kadın ve cesur olmalıydı! Bunun yolu da suretini ortaya dökmekten geçiyordu.
Toplumun büyük kesimini oluşturan kadınların asıl istediklerine gelince:
Bizler inanç hürriyetimizin başkaları tarafından sorgulanıp kısıtlanmamasını ve eşit olarak aynı haklara sahip olmayı istiyoruz.
Çağdaş olan ve olmayan, kamusal alan, laikliğe uygun veya değil gibi tamamen kişiye göre değişen keyfî kriterlerin ortadan kalkmasını istiyoruz.
Her kesimin inanç ve anlayışına saygı istiyoruz.
Toplumda her halimizle herkes gibi saygı ve değer görmek istiyoruz.
İnsana değer katan şeylerin kafasının ve gönlünün içinde olduğuna inanan bir anlayışın hakim olmasını istiyoruz.
Bu konuştuklarımızın çok kısa bir süre içinde tarih olmasını istiyoruz. Bunların bir hak olarak istendiği günleri hatırlamak bile istemiyoruz.
11.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|