Vâsıta
Dil, bizim için, gàye değil vasıtadır. İnsanlarla anlaşabilmek için ortak bir lisana ihtiyâç vardır. Lisanlar, Cenâb-ı Hakk’ın takdîriyle farklılaşmıştır. Bunun tarihî gelişmesi nasıl olursa olsun, durumu değiştirmez. Ancak, bir milletin ortak değerleri, kullanılan ortak dille korunup aktarılmaktadır. Meydana gelen bu kültürün muhafazası için dilin de asliyetini kaybetmemesi gerekmektedir.
Milletimizin içinde bulunduğu son yüzyılda, maalesef, dilimiz dışarıdan müdahalelerle çıkmaza sokulmuştur. Kıt’alara hükmeden, adalet ve insanlığın temsilcisi olan bir millet, âdetâ bir kabîle hâline getirilmiştir. Her beş-on yılda bir kelimeler, mânâlar, mefhûmlar, kurallar değiştirilip durursa olacağı budur.
Üzülerek görmekteyiz: Yüksek öğrenim gören nice kişilerin kullandıkları kelime sayısı yüzleri geçmemektedir. Onlar da yerli yerinde olsa, yine şükür!
Daha çok, güç ve para ile dünyâya hükmeden ecnebîler taklîd edilmekte; kendi mahsûlümüz hor görülmektedir. Onlardaki hayât tarzı neyi emrediyorsa onu kabullenen, moda rüzgârlarına kapılmış bir cem’iyyet manzarası her tarafta yüz göstermektedir.
Alfabeyi bile herkes gönlüne göre telâffuz etmektedir. Lâtin harflerinin kabûlü ile terk ettiğimiz Arap harflerinin kelimelerin telâffuzunda sağladığı kolaylık ve doğruluk kaybolmuştur. Sessiz harflerimiz, sonlarına (e) sesi getirilerek söylenecekken, keyfî olarak ve başka dillere özenerek (ke), (ka); (he), (ha) veya (aş), daha beteri Fransızca’dan alınan bu söyleyiş de bozularak, (haş) oluvermiştir.
Hele, bu yanlışlıklar bir siyâsînin ağzından ve bütün memlekete yayın yapan radyo-televizyonlardan seslendirilince hemen bütün topluma yayılıvermiştir.
Doğrusu, ikinci hecesi kısa söylenmesi gereken, “meclis” olan kelime, bakıyorsunuz, devletlû bir zâtın ağzından “meclîs” diye çıkıyor. Bütün sunucular hemen modaya uyuyorlar. Arapça diye, Farsça diye uzun heceleri sürgüne gönderenler, olmadık yerde hece uzatmıyor mu? Şimdilerde buna Frenkçe ne diyorlar: “İroni”. Sen de mi modaya uydun, diyeceksiniz. Türkçesi tabiî ki, var: İstihzâ…
Okullarda bâzı idealist öğretmenler ile gazete köşelerinde bu hususları dert edinen yazarların güçleri bu istîlâyı durdurmaya yetmemektedir. Modanın önüne geçilmez câzibesi, bu yıkılmayı kolaylaştırmaktır.
Ağızlarda sakız gibi çiğnenen ve bir kelime ile yüzlerce ihtimâli ifâde eden nice garîp buluşlar kulaklarımızı tırmalamaktadır. Üstelik yıldırım hızıyla yayılarak…
Meselâ: ya’nî (yâni) kelimesi.. Lügatte: “Bundan maksad, demek, demek isteniliyor ki” anlamlarını ifâde ettiği belirtilen bu söz, şimdilerde söylediklerinizi tasdîk sadedinde kullanılıyor. Siz bir söz söylüyorsunuz; muhâtabınız, “ya’nî” diye cevap veriyor. Tut kelin perçeminden!
Bilhassa, içerisinde “Allah” ismi geçen kelimelere kasden bir yasak uygulanıyor. “Allah’a ısmarladık.” yerine “Öptüm, bay bay!” “Allah’a emânet ol.” yerine “Öptüm, bay bay!”
Hay öpmez ol!
[email protected]
|