Evet, bazı ilkler yaşanıyor Türkiye'de.
Buradan bakarak görebildiklerimizi sizlerle de paylaşmak istiyoruz.
Ordu–siyaset: Kuzey Irak'a şimdiye kadar yirminin üzerinde operasyon yapıldı. Ancak, son operasyonun diğerlerinden bâriz şekilde farklı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Gerek şekil ve gerekse mahiyeti itibariyle bir ilk oldu. Meselâ, ilk kez hem ABD'nin, hem de Irak'ın merkez ve bölgesel yönetiminin de "olur"u alınarak harekât yapıldı. Operasyon, ilk kez sürpriz, hatta şaşkınlıkla karşılanacak bir zamanlamayla noktalandı. Bu meyanda yaşananlar, askeriye ile muhalefet partilerini (CHP, MHP) ilk kez zıtlaşmaya ve düelloya benzer beyanatlar vermeye sevk etti. Askerî cenâh, dahildeki aykırı yaklaşımların "hainlerden daha çok zarar verdi"ğini, dolayısıyla bundan sonraki operasyonları de riske atabileceğini ilk kez açıklamış oldu.
Siyaset–ideoloji: Terör örgütüyle fikrî ve hissî müşterekliğini inkâr etmeyen DTP, din ve dinî argümanları siyasî arenada kullanmayı ilk kez aleniyete döktü. Elinde Kur'ân–ı Kerim bulunan imamı sahneye çıkarmanın ardından, şimdi de siyasî amaçlı bir toplantıda sarı–kırmızı–yeşil türbanlı hanımları ön plâna çıkarmayı denedi. Bunun bir mizansen olduğu kuvvetle muhtemel.
İş–ekonomi: İktisadî göstergelerin endişe verici sinyaller vermeye başladığı, son altı senedir ilk kez en yüksek perdeden en keskin sözlerle ifade ediliyor. Dün, özel sektörün en etkili kuruluşu olan TÜSİAD'dan bu yönde son derece ciddiyet arz eden bir açıklama yapıldı.
Medya: Gazete ve televizyon kuruluşları başta olmak üzere, medya genelinde de ilk kez ciddî değişiklikler yaşanıyor. Sabah ve atv gibi yagın ve etkili bir medya grubu, ilk kez olarak Anadolu kökenli bir şirketin bünyesinde faaliyetini yürütüyor. Bu sahada daha evvel yapılan bütün denemeler fiyaskoyla neticelendi.
İktidar–hükûmet: İktidar kanadında ilk kez bir ciddî kopma yaşandı. Hükümet–asker uyumunun en âlâ seviyede göründüğü bir vasatta, AKP'nin kurucusu ve partinin en ağır toplarından biri olan Cüneyd Zapsu, sürpriz şekilde parti MKYK üyeliğinden istifa etti.
Bu ve benzeri çarpıcı gelişmelerin elbette ki farklı ve dikkate değer bir anlamı, bir mesajı var.
Tesbite çalıştığımız bu fotoğrafı şimdilik zihninize havale ediyor ve kendi yorumumuzu da zamana bırakacağımızı ifade etmekle yetiniyoruz.
Tarihin Yorumu 6 Mart 1948
Kuzular söyler çobana, yılların geçtiğini
Daha çok aşk, gurbet, yurt ve millet sevgisini yansıtan şiirleriyle tanınan Kemalettin Kamu, Ankara'da geçirmiş olduğu âni kalp krizi neticesi hayatını kaybetti.
Erken yaşta hayata vedâ eden şair, 15 Eylül 1901'de Bayburt'ta doğdu. Doğduğu yerde başladığı tahsil hayatını Erzurum, Refahiye ve İstanbul'da sürdürdü. Son olarak da AA temsilcisi olarak gittiği Paris'te Siyasî ilim sahasında eğitim gördü.
Babası, Erzurum'un Ruslar tarafından işgal edildiğini duyunca (1915), bu acıya dayanamayarak kalp sektesinden vefat etti. Bunu üzerine, annesiyle birlikte önce Sivas'a, ardından Kayseri'ye ve oradan da Bursa'ya hicret etmek durumda kaldı. İstanbul'da Öğretmen Okulu'nda okuduğu dönemde (1919) işgal güçlerini görmeye tahammül edemeyerek Ankara'ya gitti.
Ankara'da basın–yayın işlerinde çalıştı. İstiklâl Marşı yarışmasına katıldı. AA'ya girdi. Paris'e gidip tekrar Ankara'ya geldi. TDK'da çalıştı. Bir–iki dönem milletvekili olarak Meclis'te görev yaptı. Henüz 47 yaşında iken vefat etti.
"Aşk acısı"ndan güfteye, besteye yol gider
Şair Kamu, 25 yaşlarında iken bir kıza aşık oldu. Ancak, yaşanan bir anlaşmazlık sebebiyle o kızla evlenemedi. Bu yüzden de âdeta hayata küstü, evlenmekten vazgeçti ve hayatının sonuna da kadar yalnız yaşadı.
Belli ki, yaşamış olduğu bu derin "aşk acısı", onun şairlik yönünü daha da güçlendirdi. Bazı şiirlerinin şarkı sözü olarak bestelenmiş olması, bunun açık bir göstergesi. Meselâ, "Gurbet" isimli şiirinde olduğu gibi:
"Ben gurbette değilim/Gurbet benin içimde."
Dokunaklı ifadelerle bezenmiş kalıcı eserlere imza atan Kamu'un çokça sevilen ve hatırdan hiç çıkmayan daha başka şiirleri de var: Anne, İrşad, Türk'ün İlâhisi ve Bingöl Çobanları gibi.
Siyasî temalı ve tek parti ideolojisini öven şiirlerini hiç sevmediğim Kamu'nun beni en çok etkileyen şiiri ise "Bingöl Çobanları"dır.
Bilhassa, şiirde geçen iki mısra var ki, çobanların dilinden aktardığı bu iki mısrayı hemen her okuyuşta ziyadesiyle hislenir, tarif duyguların anaforuna kapılır giderim:
Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni;
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini...
Bu halin sebebini düşündüm; muhtemelen, vaktiyle çobanlık yaptığımızdan ve o tarz bir hayatı yaşadığımızdan olacak diye ihtimal verdim.
* * *
Son olarak "Bingöl Çobanları" isimli şiirden bazı mısrâları sizlerle paylaşarak bitirelim:
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.
Bu dağların en eski âşinasıdır soyum,
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,
Her gün aynı pınardan doldurur destimizi,
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla...
Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni;
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.
Dolaştırıp dururuz aynı dâüssılâyı;
Her adım uyandırır ayrı bir hatırayı:
Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam.
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,
Suna'mın başka köye gelin gittiği akşam.
Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.
Bingöl yaylasının mavi dumanlarına,
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına.
06.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|