Türkiye’mizde Mart ayı, haftaların mukaddemesi ve yoğun bir ay olduğundan, çeşitli anma programları ve etkinlikler yapılmaktadır. Denizlili can dostları bir çok mübarek gecede bizi çağırdıkları gibi, “Veladet Gecesi”, halk arasında söylenen tarzıyla Mevlid Kandilinde yine çağırdılar. O geceyi, Denizli’nin görkemli vakıf binasında toplanan münevver şahsiyetlerle, “Güneşler Güneşi Peygamberimizin (asm)” üzerine sohbetlerle geçirdik.
Akabinde Mevlana diyarı aziz Konya’da kendimizi bir günde iki mahalli TV’de canlı yayında bulduk. Birincisi Fatma Öztemel hanımefendinin deruhte ettiği “Uğur Böcekleri” programı idi. Mezkur haftaları ve Bediüzzaman Hazretlerini tane tane işledik. Aynı günün akşamı Konya TV’de Mehmed Küçükgünay’ın yönettiği “Bir Akşamın İçinden” programında “Bediüzzaman Hazretlerinin yaşantısı, kronolojik hayat seyri ve âlemşümûl hizmetinden parçalar” başlıklı birer saatlik programlar yaptık.
Cumartesi gecesi ise, Konya’nın ulusal tek TV’si Kon-TV’de, Halil Atalay ve Fatih Kut beylerin organize ettiği “Değerler okulu” gecesindeki konumuz ise, “Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri” idi. Programda; Bediüzzaman Hazretlerinin üç ay tahsil yaptığı, kesbî ilminin ilk basamağı, üç bin rakım yükseklikteki “Tağı” Medresesinden başlayarak, hayatının bir çok safhasından ve fikir bazında, özellikle müjdeli tespitlerinden ve dünyadaki tahakkuklarından bahsettik.
Pazar günü ise “Bediüzzaman’ı Anma” programları çerçevesinde Yeni Asya gazetesi temsilciliği tarafından Konya Alaeddin Kültür Merkezinde yapılan bir programa iştirak edildi. Açış konuşmasını Said Çamkerten beyin yaptığı toplantıda muhterem Mustafa Özcan’la birlikte bir konuşma gerçekleştirdik. 45’er dakika ile özetlemeye çalıştık.
Konuşmamın konusu, tamamen, Bediüzzaman Hazretlerinin Meşrutiyete, Cumhuriyete, çoğulcu parlamenter sisteme, Türkiye ve İslam âlemindeki demokrasi serüvenine bakışı ve Medresetü’z-Zehra projesi idi. Çünkü onun gününde ondan bahsetmek lâzım. Diğer günlerde diğer zatlar ve gönül kahramanları zikredilebilir. Yoksa hedefe varılmaz.
Konuşmamızın özetinde dedik ki: Bediüzzaman, eserinde, şark yaylalarında bir kara çadır altında diyor ki: “Size kısa bir söz söyleyeceğim; ezber edebilirsiniz: İşte, eski hâl muhal; ya yeni hal veya izmihlâl. Acaba sizin şu çadırınız, parça parça yandırılırsa, külü havaya savrulursa, o külden yeniden çadır edip içinde oturmak kabil midir?” (Münâzarât)
Şarktaki aşiretler “Dersaadetten geliyorsun, bize ne getirdin?” diyorlar. Hz. Bediüzzaman “Size müjde getirdim” diyor. “Nedir o müjde?” dediklerinde ise: “Meşrutiyettir, gelin hep beraber sahip çıkalım” diyor. “Asya’nın bahtını, İslâmiyet’in talihini açacak yalnız meşrutiyet ve hürriyettir—fakat şeriat-ı garrânın terbiyesinde kalmak şartıyla.” (Muhakemat) “Asyanın bahtının miftahı, meşveret ve şuradır” (Hutbe-i Şamiye) Münazarat eserinde, Âl-i İmran 159’ncu ve Şûrâ Sûresi 38. âyeti tefsir ederken ise, bu âyetlerin Meşrutiyetin özü olduğunu, Meşrûtiyette şahıs yerine sistemin olduğunu söylüyor. Soruyorum, âlem-i İslâm ve bizler bunun neresindeyiz? Neresinde olmalıydık? Acaba âyetler mi bize küsüp gitti, yoksa bizler mi âyetlerden uzaklaştık.
Salı gününde ise yine Konya’da Aydınlar Ocağının davetlisi olarak, “Bediüzzaman ve İttihad-ı İslâm” seminerimizi üniversite camiasının çoğunlukta olduğu zevâta verdik. Denizli’den Konya’ya ve bütün TV yetkililerine kadar emeği geçen bütün ağabey ve kardeşlerime binler şükran ve daimî başarılar diliyorum. Bu hafta inşaallah aziz Anadolu’nun ayrı bir bağrındayız.
28.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|