Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Abdurrahman ŞEN

Âşık Veysel çizgisine ihtiyaç var!



Halk şiiri geleneğimizin 20. yüzyıldaki en önemli halkası olan Âşık Veysel Şatıroğlu, başta doğduğu yer olan Sivas’ın Sivrialan Köyünde olduğu gibi yurdun çeşitli bölgelerinde düzenlenen törenlerle anıldı. Âşığın, bedenen aramızdan ayrılışının 35. sene-i devriyesinde İstanbul’da da çeşitli törenler yapıldı.

Günün ilk programı, -her yıl olduğu gibi- Âşığın anıtının bulunduğu Gülhane Parkı’nda, sevgili Ahmet Özdemir Ağabeyimin yönetiminde, Âşık Veysel’in kızı sevgili Hayriye Özer Ablamız, damadı Hüseyin Özer Ağabeyimiz, koca Veysel’in torunları, torunlarının çocukları ve sevenlerinin katılımıyla yağmur altında gerçekleştirildi…Sevgili Ahmet Özdemir ağabeyimin kısa bir biyografi sunmasından sonra çeşitli konuşmalarla ustanın ânıları paylaşıldı bir kere daha. Konuşmaların ardından halk ozanları ustalarına seslendiler, Âşık Veysel’in eserlerini seslendirdiler.

Âşıklar koca Veysel’den eserler seslendirdi, kendi eserleriyle koca ustaya seslendiler dedik ama… Elbette kolay değil Veysel gibi saz çalabilmek! Koca Veysel sazın bir noktasından tutar ve elini oynatmazmış... Bir gün sormuşlar: “- Başka âşıklar sazın üzerinde gezinip duruyorlar çalarken... Sen ise bir noktayı tutuyor ve bırakmıyorsun!”

Veysel’in cevabı muzipçedir: “- Onlar benim tuttuğum yeri arıyorlar!”

O günlerde Âşık Veysel’in şiirlerini ve türkülerini, batı sazlarıyla ilk söyleyenlerden ve kısa süre önce yitirdiğimiz Fikret Kızılok da sormuş bir gün Âşık Veysel’e; “- Şu sazımı akort et de ver Veysel baba... Ben sizden ilham almak istiyorum.” Veysel’in cevabı, gelenekten beslenmeyi düşünen herkese ders niteliğindedir: “- Ben sazımı halka göre akort ediyor ve ilhamımı Hakk’tan alıyorum. Siz de böyle hareket ederseniz, sazınız akortlu demektir!”

Aramızdan bedenen ayrılışının her yıldönümünde Âşık Veysel’i anlamaya, tanımaya her zamankinden de fazla muhtaç olduğumuz gerçeğini de daha bir iyi anlıyoruz aslında.

Âşık Veysel bu ihtiyacımızı giderebilmenin yollarından sadece biri... Ama önemli biri... Vefatı üzerinden geçen 35 yılda yaşadıklarımızı şöyle bir düşününce görüyoruz ki; gerçekten Âşık Veysel’in fikirlerine, şiirlerine olan ihtiyacımız her geçen gün daha fazla artıyor...

Evet… Türkiye’mizin “birlik çimentolarından” biri olan, halk ve Hakk aşığı Âşık Veysel Şatıroğlu’nun vefatının üzerinden tam 35 yıl geçmiş durumda.

Türkiye’yi bölmek isteyenlerin en çok kullanmak istediği -yumuşak karnımız haline getirilmiş- sorunların önde geleni olan Alevî-Sünnî bölünmüşlüğünden, yumuşak bir yorum farklılığına gelebilmenin yolu olarak Âşık Veysel’i anlamaya, tanımaya olan ihtiyacımız her geçen gün ziyadesiyle artıyor. Bu yolda atılan adımlarla olumlu gelişmeleri, yakınlaşmaları görmek insanları mutlu ediyor…

Âşık Veysel, ülkede birlik ve beraberlik yolunu sağlamanın anahtarını mısralarıyla milletine vermiş biri... Ama önemli biri...

Bu gün geriye doğru baktığımızda; Veysel’i anlama noktasında yeterli duyarlılığı gösterdiğimiz söylenemez. Benliklerindeki kurtçuğa teslim olmuş olanların Âşık Veysel’i anlamaları da mümkün değil zaten! Ama onları bulundukları noktada bırakıp, âşığın sazının neşesinde, sözünün peşinde olanların kazançlı çıkacağı kesin.

Bütün toplumun Âşık Veysel çizgisine gelmesinden zararı olanların, çıkar çarkları zedelenecek olanların Veysel’in anlaşılmasından rahatsızlık duymaları da normal değil mi?

“Senlik benlik nedir bırak” şiirini hatırlamak bile, birlik-beraberlik düşmanlarının fotoğrafını berraklaştırıyor: “Allah birdir Peygamber Hak/ Rabbül âlemindir mutlak/ Senlik benlik nedir bırak/ Söyleyim geldi sırası

Kürt’ü Türk’ü ve Çerkes’i/ Hep Âdem’in oğlu kızı/ Beraberce şehit gazi/ Yanlış var mı ve neresi

Kur’ân’a bak İncil’e bak/ Dört kitabın dördü de Hak/ hakir görüp ırk ayırmak/ Hakikatte yüz karası

Binbir ismin birinden tut/ Senlik benlik nedir sil at/ Tuttuğun yola doğru git/ Yoldan çıkıp olma âsi

Yezit nedir, ne Kızılbaş/ Değil miyiz hep bir kardaş/ Bizi yakar bizim ateş/ Söndürmektir tek çâresi

Kişi ne çeker dilinden/ Hem belinden hem elinden/ Hayır ve şer emelinden/ Hakikat bunun burası

Şu âlemi yaratan bir/ Odur külli şeye kâdir/ Alevî Sünnilik nedir/ Menfaattir varvarası

Cümle canlı hep topraktan/ Var olmuştur, emir haktan/ Rahmet dile sen Allah’tan/ Tükenmez rahmet deryası

Veysel sapma sağa sola/ Sen Allah’tan birlik dile/ İkilikten gelir belâ/ Dava insanlık dâvası…”

Evet… Aslında işin püf noktası burası: İnsanlık dâvası…

“İnsan” olmanın hiçbir gereğini yerine getirmeden, başka başka şeyler olmaya niyetlenenler yüzünden bu gün insanlarda huzur kalmadı!

“İnsan” olamadıktan sonra da konuşulacak ne kalıyor ki?

Son nefesini verme vaktinin yanaştığını fark eden oğlu teybini açıp sormuş: “- Baba... Vakit doluyor gibi... Sesin bizlere hâtıra kalacak! Bize bir şeyler söyle...”

Âşık Veysel’in sesi yorgun, cümleleri kesik kesiktir ama... Tam da Âşık Veysel’e yakışacak güzelliktedir: “- Ne diyeyim oğul ? Ne diyeyim? Birbirinizle, konu komşuyla iyi geçinin... Dirliğiniz, düzeniniz bozulmasın... Herkesin günahı kendine... Keçiyi keçi bacağından asarlar, koyunu koyun bacağından...”

Bir süre susar Âşık Veysel... Yumuşak, sıcak ama halsiz bir ses tonuyla Allah’a (cc) yönelir... Niyâzı Yaradan’adır: “-Külli şeye kaadirsin ya Rabbiiiim... Sen bağışlayıcısın ya Rabbiiiim... Sen affedicisin ya Rabbiiiim...”

...Ve; Âşık Veysel Şatıroğlu, bu sözlerden birkaç saat sonra, 1894 yılında dünyaya geldiği tarla yoluna gömülmek üzere, 21 Mart 1973’ün sabaha karşı saat 03.00’ünde son nefesini verir, ruhunu teslim eder...

Ruhu şâd olsun.

24.03.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.03.2008) - Kaldı 7 yıl!

  (09.03.2008) - Özakmangiller’in “diriliş”i...

  (02.03.2008) - Neden “Bir destan adam?”

  (24.02.2008) - "Kültür Evleri Projesi!"

  (17.02.2008) - Mehmed Âkif 135 yaşında!

  (10.02.2008) - Basında kaç yılım doldu acep?

  (03.02.2008) - Taceddin Ural’dan mektup var!

  (27.01.2008) - Yenilenmeden yenileme mümkün mü?

  (20.01.2008) - İstanbul “Mehmed Âkif Müzesi”ni bekliyor

  (13.01.2008) - “Şehîd-i Kerbelâ’sın yâ Hüseyn”

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri