Bediüzzaman Said Nursî, sadece dinî meseleleri değil, içtimaî konuları da Kur’ân ve Sünnete göre tefsir eder; hâdiseleri, âyet ve hadisin getirdiği geniş Kur’ânî esaslarla açıklar.
Geçen yüzyılın başında 1911’de Şam’daki Emeviye Camiinde Arapça olarak irâd ettiği hutbesi, “çok büyük bir ehemmiyeti hâiz olması hasebiyle” o zaman Şam’da bir hafta içinde iki defa tabedilir. Bilahâre bizzat müellif tarafından tercüme edilerek, Türkçesi “Hutbe-i Şâmiye” adıyla neşredilir.
Bediüzzaman’ın ifâdesiyle, “Şam ulemâsının ısrarıyla, içinde yüz ehl-i ilim bulunan on bin adama yakın bir azim (büyük) cemaate verilen bu Arabî ders”, “zamanı geçmiş eski bir hutbe” değil, belki o güne bedel, doğrudan doğruya elli sene ve istikbâli müjdeleyen, Cami-i Emevî yerine âlem-i İslâm câmiindeki bütün Müslümanlara okunan “hakikatli ve tâze bir içtimaî ve İslâmî derstir.” (Hutbe-i Şâmiye, 12-13)
“Ey Câmi-i Emevî’deki kardeşlerim ve âlem-i İslâm camiindeki ihvanlarım!” hitabıyla verilen derste Bediüzzaman, Kur’ân’ın, “Rahmet-i İlâhiyeden ümidinizi kesmeyiniz” (Zümer Sûresi, 53) âyetiyle başlar. (a.g.e, 25-26)
Neticede o esnada işgâl altında bulunan Müslümanların kendi vatanlarındaki esâretten kurtulacağı, 30–40 sene sonra birçok İslâm devletinin teşekkül edeceği, “Cemâhir-i Müttefika-i Amerika - Amerika Birleşik Devletleri” gibi bir “Cemâhir-i Müttefika-i İslâmiye - İslâm Cumhuriyetleri Birliği)” kurulacağı müjdelerini verir…
* * *
İslâm âleminin büyük bir kısmının ecnebî işgal ve istilâsı altında bulunduğu ve “şanlı talihsiz bir devlet” olan Osmanlının dağılmaya yüz tuttuğu bir esnada, o gün çok daha zor, âdeta “imkânsız” ve “hayal” gibi gözüken“Bediüzzaman’ın birinci müjdesi”, gerçekten tam tahakkuk etti. 1960’lara 65’lere gelindiğinde sömürge altında hiçbir İslâm ülkesi kalmadı., 50’den fazla İslâm devleti kuruldu.
“İkinci müjde” olan, İslâm ülkelerinin bir araya gelip siyasî, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda birlik kurmaları, salt İslâm âleminin irâdesini birleştirmesine bağlı olduğundan birincisinden çok daha kolay olacağı ortada. Bediüzzzaman’ın, “bütün kanaatimle ve kat’iyyetle müjde veriyorum” diye “İlâhî rahmet”ten haber verdiği müjde de tahakkuk edecektir…
Bunun için, fesad ve ifsadla Müslümanlar arasında fitne yayan, özellikle ”İslâmiyet milliyetini sadefi ve kal’ası hükmünde olan Arap ve Türk iki büyük hakîki kardeş”in arasını bozan desîselerin deşifre edilmesi, birlik bağlarının kuvvetlendirilmesi gerekir.
Çünkü Bediüzzaman’ın tesbitiyle, “küçük tâifelerin menfaati ve saadet-i dünyeviyeleri ve uhreviyeleri, büyük ve muazzam tâife olan Arap ve Türk gibi hâkim üstadlara bağlıdır.” (Hutbe-i Şâmiye, 59-61)
İşte Şam’da düzenlenen sempozyumda bu mesajlar okundu.
Bu bakımdan—hicrî hesapla- -1329’da verilen Hutbe-i Şâmiye’nin irâdından tam yüz yıl sonra 1429’da yine bir Şubat ayında Şam’da yapılan “Ümmetin ölümünde hayat çağrısı El Hutbet’üş-Şâmiye” mevzulu sempozyum, çok önemli bir işâret taşı oldu…
Suriye aydınına ve Arap âlemine İslâm’ın mânevî coğrafyasının önemli bir merkezi olan Şam’da Bediüzzman’ın, “Ey bu Cami-i Emevîde bu dersi dinleyen Arap kardeşlerim” hitabıyla İslâm dünyasına Risale-i Nur’un çağa ve İslâm âlemine mesajının yankılanması, büyük bir ehemmiyeti ifâde etmekte…
Bediüzzaman’ın talebelerinden Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Mehmet Fırıncı ve Abdülkadir Badıllı’nın başını çektiği Nur talebelerinin teşebbüsüyle gerçekleştirilen sempozyumun bizzat Devlet Başkanı Başer Esad’ın memnuniyetiyle olması, Hutbe-i Şâmiye’deki müjdeler için ayrıca bir ümid ışığı olmakta…
* * *
Câmi’ül İhsân hocası Suriyeli Dr. Mâhir’ül Hindî’nin tertiplediği sempozyumda, silâhla değil, kalemle insanları nurlandırdığı ve “mânevî cihâd”ı esas aldığı bir defa daha belirtildi. “Küreselleşmenin beraberinde getirdiği ahlâksızlık ve fikir değişimi ve felsefî akımlara karşı tek çârenin Risale-i Nur olduğu” bir defa daha onlarca İslâm âliminin huzurunda tescil edildi…
Şam’ın önde gelen üniversitelerinden Feth’ül İslâm Rektöründen, Suriye Diyanet İşleri Başkanına büyük İslâm âlimlerinden mebuslara kadar bir çok ilâhiyatçı ve akademisyen, Suriye’nin en büyük ve yaşlı âlimi Prof. Dr. Ramazan El Buti’nin “Bediüzzaman ve Risale-i Nur” hakkındaki tebliğini can kulağıyla dinleyip tasdik ettiler…
“Zamanını, mekânının ve olayları aşan” olarak tavsif edilen Bediüzzaman’ın, “ümmetin öldüğü bir zamanda geldi ve ümmeti imanla diriltti” mesajının özetlendiği sempozyumda, “Bediüzzaman sanki bugün hutbesini okuyor” tespiti yapıldı. Bediüzzaman’ın son çağdaki iman ve Kur’ân hizmeti, Salâhaddin-i Eyyubî’nin Kuds-ü Şerif’i kurtarmasına benzetildi.
Prof. El Buti’nin, “Her ne kadar kütüphanelerimiz kitaplarla dolu olsa da yine Risale-i Nur’ları okumamız lâzım; ciddî bir şekilde Nurlardan ders almamız lazım” tavsiyesi, İslâm dünyasının gerçeği idi…
Şam sempozyumuna, “ümmetin kalplerine Risale-i Nur ışıklarını yakmamız lazım” mesajı damgasını vurdu.
23.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|