Alphaville adlı bir müzik topluluğunun meşhur olmuş bir şarkısı vardı. Sonsuza kadar genç olmak istiyorum, anlamına gelen “I want to be forever young” diye şarkının başından sonuna kadar aynı nakarâtı söylüyorlardı.
Evet, insanın içine konulmuş bu arzu, hemen hemen bütün herkeste vardır. İnsan, daima genç ve diri kalmak ister.
Fakat yaşadığımız dünya buna imkân bırakmaz. İster istemez her insan yaşlanır. Belirli bir yaştan sonra doğan hücrelerimizin sayısı ölen hücrelerimizden daha az olmaya başlamıştır artık. Hastalıklar kendini daha ciddî bir biçimde göstermeye başlar.
İnsan, hafızasından tutun da fiziksel gücüne kadar birçok özelliğini yitirmeye başlar bir süre sonra. Hatta yaşlılıkla öyle bir noktaya gelir ki, hayat adeta bir yük olur. Sağlığın bozulması ile birlikte hiçbir şeyden tat almamaya başlanmıştır. Yeme içmeyi bir kenara bırakın, bazen nefes almanın bile ıztırap verdiği anlar gelip çatmıştır şimdi.
Son yıllarda tıpta çok büyük gelişmeler yaşandı. Hatta öyle noktaya geldik ki, ölüm hariç birçok derde devalar bulundu. İnsanlar ölüm için bile geçici bir çözüm buldular. Bitkisel hayat dedikleri yarı ölü bir vaziyette canlılık alâmetlerini bir müddet sürdürme imkânı olduğu söyleniyor.
Fakat bunların hiçbiri genç kalma özlemini giderememiştir. Buna karşılık bırakın genç kalmayı, milyonlarca ahiret yolcusu, ölüm kapısından geçerek dünyayı terk etmektedir. Bu olay batıda veya doğuda olsun hiç değişmez, her gün yaşanıp durmaktadır.
Acaba çevremizde milyonlarca örneğini gördüğümüz ihtiyarlığın bir çaresi yok mudur? Milyarlarca insanın ihtiyarlık meşakkatinden kurtulması ve gençlik nimetine kavuşması imkânı bulunamaz mı?
Evet, bu derdin de çaresi vardır. Hem de âlâ bir sûrette dermanı bulunur. Her insanın sonsuza kadar genç kalabileceği bir Cennet vaad edilmiştir zira.
Rabbimiz, iman ile yaşayıp öldüğümüz takdirde sonsuz bir Cennet hayatını bize vereceğini Kur’ân’da sayısız âyetle bizlere bildirmektedir.
Peki, bizlere ne oluyor ki vaadinden dönmesi mümkün olmayan, yani Sâdıku’l-Va’d olan Rabbimizin emrini dinlemiyoruz. Nefsimize ve Şeytanın tuzağına aldanıp dünya hayatı içinde boğulup gidiyoruz.
Çok fazla zekî olmaya gerek yok. Bir parça düşünsek, biraz tefekkür etsek kâinattaki mükemmel nizamı görebileceğiz. Elbette bu muazzam kâinatın bir yaratıcısı, bir düzenleyicisi olacaktır. Çünkü hiçbir şey tesadüfî olmuyor. Sebepler çoğu zaman aciz kalıp “Ben bu işte yokum” diyerek yolunu çeviriyor.
Tek bir seçenek kalıyor, o da en mantıklı ve en makul olanı. Yani “Lâ ilâhe illallah” derken idrak ettiğimiz gibi Allah’ın var ve bir olduğu gerçeği.
O halde ona iman edip hayatın anlamını çözmeye çalışalım. “Biz kimiz, nereden gelip nereye gidiyoruz?” sorularının cevaplarını öğrenmeye gayret edelim.
Eğer iman ile öldüğümüz takdirde ebedî yani sonu olmayan bir gençlik ve cennet hayatı bize vaad edilmiştir. Madem vaad edilmiştir elbette verilecektir. Zira, O’nun kudretine hiçbir şey zor gelmez. Bir sineği yarattığı gibi gezegenleri de halk eder. Samanyolu galaksisinden atomlara kadar her yerde O’nun birlik delilleri vardır.
Allah eğer vermek istemeseydi, istemek duygusunu bize vermezdi. Demek ki vaad etmiş, elbette verecektir. Zira O'nun mülkü çok geniş, kudreti de sonsuzdur.
Alphaville’nin şarkısında dile getirdiği sonsuza kadar genç kalmak için Allah’a iman etmemiz yeterlidir. Eğer O'na inansak, hükmüne itaat etsek hem dünyada, hem ahirette mutlu oluruz.
Yok, eğer “Ben gözümle görmediğim şeye inanmam” diyerek O'nu tanımaz isek, sonsuz bir felâketin içine düşeriz. Yaşlılıkta çektiğimiz elem ve hastalıklardan daha beter olan Cehennem azabına dûçâr oluruz.
O halde imanımızı kurtaracak ve onu güçlendirecek eylem ve fiilleri yapmak zorundayız. Başta namaza dikkat etmekle birlikte Kur’ân’ımızı bize öğreten tefsirleri hiç olmazsa günde yarım saat okumamız gerekiyor. Aksi takdirde şeytan’ın, imansızlığın günümüzdeki versiyonu olan materyalizm tuzağına düşeriz. Tesadüflere, her şeyin kendi kendine olduğuna inanmaya başlarız.
Önümüze sunulan sebepler perdesinin arkasını görememeye başlarız. Böyle bir düşünce ise ahiretimizi kaybetmek bir yana dünyada da azap içinde kalmamıza yol açacaktır. Zira hergün yok olup gitmekte olan başta sevdiğimiz insanlar olmak üzere bütün canlılar, derdimize dert katacak, büyük bir ruhsal travmaya götürecektir.
O halde aklımızı başımıza almalıyız. Hiç te Şeytanın yalanlarına inanma mecburiyetimiz yoktur. Onun amacı; başta kendisi olmak üzere Yaratıcımıza inanmamamızı sağlamaktır. Bize verilen sınırlı da olsa irademizi Allah’a iman yönünde kullanmalıyız. Bu ise çok zor değildir.
Rabbimizden bizi iman ile yaşatıp, iman ile canımızı almasını niyaz edelim.
22.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|