Hatırlanacağı gibi, Erdoğan 2002 seçimine yargı engeli sebebiyle katılamamış ve milletvekili dahi seçilememişti. Seçimden sonra AKP ilk iş olarak bu engeli kaldıran bir düzenlemeyi CHP’nin de desteğiyle Meclisten geçirdi.
Ama bu yapılırken, sadece Erdoğan’ın önünü açma düşüncesi esas alındı; diğer mağduriyetlerin izalesi cihetine gidilmedi. “Madem bu değişikliği yapıyorsunuz; hazır ele almışken Erdoğan’la benzer durumda olan 312 mağdurlarını da rahatlatın” çağrılarına kulak verilmedi.
Bunların başında, 28 Şubat’ta 312’den yargılanıp bir kısmı mahkûm edilen Yeni Asya mensupları geliyordu. Eğer Erdoğan için yapılan düzenleme, küçük bir rötuşla, bu durumdakileri de kapsayacak hale getirilseydi, sonraki süreçte cereyan eden bazı sıkıntılar yaşanmayacaktı.
Söz gelişi, 312 değişiklikleri sonrasında yeniden yargılanan Mehmet Kutlular, Sami Cebeci, Cevher İlhan ve Cemil Tokpınar tekrar mahkûm edilmeyecek; Cebeci ve İlhan gözaltına alınıp tutuklanma ayıbına maruz kalmayacaktı.
Ama ne yazık ki, AKP bu çeşit sorunları, yalnızca kendi konumunu merkeze alan konjonktürel yaklaşımlarla değerlendirme gibi bir alışkanlığa sahip olduğu için, bu sıkıntılar yaşandı.
Ve öyle görünüyor ki, yaşanmaya da devam edecek. Ancak olayın bütününü kapsayan ilke bazlı çözümler üretemediği ve temeldeki yapısal sorunun devamına göz yumduğu müddetçe AKP’nin başı da dertten kurtulmayacak.
Bunun en tipik örneği, günlerdir yoğun şekilde tartışılan kapatma dâvâsı. Mâlûm, DTP’nin başında da aynı gaile var, ama AKP iktidar partisi olarak bu duruma gereken duyarlılığı göstermedi. Ve Erdoğan’ın “DTP ile görüşmem” restini çektiği gün, AKP hakkındaki kapatma dâvâsı gündeme düştü.
Hatırlanacağı üzere, 2002 seçiminin gecesinde Erdoğan, yaklaşık bir buçuk yıl sonraki yerel seçimlere kadar yapacakları en önemli ve âcil işlerden birinin Siyasî Partiler ve Seçim Kanunlarını değiştirmek olacağını söylemişti. Ama ne bahsettiği vadede, ne de o günden bugüne kadar geçen beş buçuk yılda o değişiklikler yapıldı.
Oysa son olarak Sami Selçuk’un da dediği gibi, sorunun esas kaynağı 12 Eylül’ün eseri olan söz konusu kanunlardaki yasakçı hükümler.
Bunları kaldırmadan veya düzeltmeden yola devam etme gafletine kapılanlar, düştükleri çukurdan şikâyetçi olma hakkına sahip değiller.
Neden? Çünkü “Kendi düşen ağlamaz.“
İş işten geçtikten, yumurta dayandığı kapıdan geçerek düşüp kırıldıktan sonra, can havliyle anayasa ve kanun değiştirme telâşı içine girmenin de fazla bir anlamı ve mantığı yok.
Yürümeye koyulduğu yolda döşenen ve yerleri de açıkça belli olan mayınları ferasetle görüp zamanında temizleyerek ve diğer tedbirleri de alarak ilerlemek gerekirken bunu yapmayıp, inanılmaz bir lâkaydlık ve sorumsuzlukla hareket ediliyorsa, bu tavır için ne denilebilir ki?
Gerçek şu ki, “Fırsatlar stok edilemez...”
AKP, girdiği ilk seçimde üçte ikilik Meclis çoğunluğunu alarak müthiş bir fırsat yakalamıştı, değerlendiremedi. Buna rağmen halk 22 Temmuz’da bir fırsat daha verdi. Ama galiba o da kaçıyor. Peki, iddia ettikleri gibi yeni bir seçimde yüzde 60-70 oy alsalar durum değişir mi?
22.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|