Birkaç haftadır Pazar yazılarında zindan-ı atalete düştüğümüzün sebeplerini müzakere etmeye çalışıyorduk ve bugün şevkin önündeki ikinci engel üzerinde duracaktık.
Ama Yargıtay Başsavcısının AKP hakkında açtığı kapatma dâvâsı, bu seriye bu hafta için ara vermemizi gerektiriyor. Bu sıcak gelişmeyle ilgili değerlendirmeyi geciktirmek doğru olmaz.
Aslına bakılırsa bu dâvâ sürpriz değildi, “Geliyorum” diyen bir dâvâydı. İşaretleri verilmişti.
AKP geçen Eylül ayında başörtüsü meselesini yeni anayasa ile çözme konusunu gündeme getirdiği zaman, Başsavcıdan ilk uyarı gelmişti.
Ve biz 21 Eylül 2007 tarihli “Yine aynı film” başlıklı yazımızda bu uyarıyı şöyle eleştirmiştik:
“Partiler hakkında Anayasa Mahkemesinde kapatma dâvâsı açma yetkisine sahip Başsavcının ‘türban serbestisinin doğuracağı vahim sonuçlar’a dair ifadeleri, onca tutarsızlık ve çelişkileriyle birlikte, AKP’ye ciddî uyarılar taşıyor. Açıklama sanki, hazır bekletilen kapatma dâvâsında sunulacak iddianameden alınmış.
“Dile getirilen iddiaların hiçbir mantığı yok. En başta, yargı organlarının getirdiği yasaktan söz ediliyor. Yargının yasak koyma ve suç ihdas etme yetkisi mi var? Yasaları Meclis yapmıyor mu? ‘Türban’ı serbest bırakmak niye yasama, yürütme ve yargıya duyulan güven ve itibarı zedelesin; neden halk arasında kin ve nefret uyandırsın; niçin karmaşa ve kutuplaşma getirsin?
“Ama statükonun bu sorulara cevap verme derdi olmadığı gibi, ortaya koyduğu tavırda mantık aramak da abes.
“Anayasa Mahkemesinin başörtüsünü yasaklayan kararında hangi hukuk, mantık ve tutarlılık ölçüsü vardı ki bu açıklamada da olsun?
“Mesele o değil. Mesele, ‘devlet’in, ‘Ben ne diyorsam o’ diyen her zamanki buyurgan tavrı. Başsavcının, Teziç destekli açıklaması uyarıdan da öte açık bir ültimatom. AKP’ye ‘Ayağını denk al, aksi halde defterini düreriz’ mesajı.”
Aradan zaman geçti; anayasa formülü rafa kalktı ve başörtüsü sorununu üniversitelerle sınırlı olarak ve anayasanın iki maddesinde yapılacak değişiklikle “çözme” girişimi gündeme geldi; Başsavcı, uyarıyı bir kez daha tekrarladı.
Ve biz 28 Şubat’ta şu satırları yazdık:
“Genelkurmay’ın 27 Nisan muhtırasını takiben Anayasa Mahkemesi eliyle çıkarılan 367 engelini erken seçim kararıyla aşan ve sandıktan yine tek başına iktidar olarak çıkıp cumhurbaşkanını seçen AKP, başörtüsü yasağını üniversitelerle sınırlı olarak kaldırma girişimi sonrası ‘kapatma’ tehditlerine muhatap...”
Gelinen noktada, evvelce aba altından gösterilen sopa, şimdi açığa çıkarılmış durumda.
Ve maalesef Türkiye, daha sekiz ay önce yenilenen Meclisinde, halkın oylarıyla temsil edilen iki partisi hakkında kapatma dâvâsı açılmış olmasının ayıbıyla karşı karşıya. DTP’nin dâvâsı sürerken, AKP de aynı duruma düşürüldü.
En önemli gerekçe başörtüsü ise, bu konuda AKP ile işbirliği yapan MHP’ye de acaba dâvâ açılır ve meydan CHP ile DSP’ye bırakılır mı?
Önce Danıştay Savcısı 27 Mayıs’ı ve idamları övdü, ardından Yargıtay Savcısı bu dâvâyı açtı.
On yıl sonra yeni bir 28 Şubat...
Ve soru: Hani parti kapatmak zorlaştırılmıştı!
16.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|