İçi dışı başka, iki yüzlü insanları kimse sevmez. Allah da kalblere bakmaz mı? Allah’ın sûretlere ve mallara değil, kalblere ve amellere baktığını biliyoruz.1
İnsanı yükselten bu kalb temizliği sadece insanlar nazarında değil Allah’ın rahmet, af ve başığı noktasında büyük bir önem taşır.
Son dakikalarını yaşayan bir gencin ziyaretine giden Resûl-i Ekrem’in (asm), onunla arasında geçen şu konuşmalara bu gözle bakalım. Delikanlı, “Ya Resûlallah,” diyor. “Allah’a kavuşmayı arzu ediyorum. Ancak günahlarım dolayısıyla da korkuyorum.”
Allah Resûlü (asm), “Böyle bir kulun kalbinde korkuyla ümit bir arada bulunmaz. Allah onu istediğine kavuşturur ve korktuğu şeyden emin kılar”2 buyuruyorlar.
Elbet insan günah ve hatalarından dolayı korkmalı, ama Allah’tan ümidi de kesmemeli.
Demek önemli olan niyet ve o temiz niyetle yapılan ameller. Hz. İbrahim (as) de duâsında bunu vurguluyordu: “Herkesin diriltildiği günde beni mahcup etme. O gün ki ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak şirk ve nifaktan arınmış bir kalble Allah’ın huzuruna gelen kimse müstesnadır.”3
Bütün mesele şirk ve nifaktan arınmış temiz bir kalble; sonsuz, kuvvetli, sarsılmaz bir imanla varabilmektir huzura. Bizden istenen o temiz kalble, gücümüz ölçüsünde güzel ameller yapmak; herbiri birer tohum ve çekirdek hükmünde olan yeteneklerimizi İslâmiyet suyuyla sulayıp, iman ziyasıyla aydınlatıp kulluk toprağı altında kabuklarını çatlatmak.
İmanla dopdolu yaşamak ve imanla emaneti sahibine teslim etmekten başka ne yapabilir ki? O zaman müjde geliyor: “Ölmeden önce ‘Lâ ilâhe illallah’ diyen kimse, Cennete girer.”4
Ölünceye kadar o imanı şeytanın çalamayacağı şekilde kalbe kökleştirmiş; onu ibadet, güzel ahlâk, hayır ve hasenatla desteklemiş, son anda da o imanla ruhunu teslim etmiş.
Kula düşen tevekkül gereği üzerine düşenleri yaptıktan sonra Allah’ın af, mağfiret, rahmet ve ihsanına güvenmek. Bir kudsî hadiste, “Kulum beni nasıl tanırsa ben ona öyle muâmele ederim”5 buyurulmuyor mu?
Bütün mesele hüsn-ü zan… Af ve mağfiretinden ümit kesmemek. Hüsn-ü zan besleyen hüsn-ü muâmele görür.
“Hiçbiriniz Cenâb-ı Hak hakkında hüsn-ü zanda bulunmanın dışında bir hâl ile vefat etmesin”6 Peygamber öğüdü de bu açıdan çok önemli değil mi?
Kulluğun gereğini yapıp sonra da Rabbine karşı hüsn-ü zannı yitirmeyen kazanır.
Dipnotlar:
1- Müslim, Birr: 34; İbni Mace, Zühd: 9.
2- Tirmizî, Cenâiz: 11; İbni Mâce, Zühd: 31.
3- Şuara Sûresi: 87-89.
4- Tirmizî, Cenâiz: 7; Ebû Davud, Cenâiz: 19.
5- Buharî, Tevhid: 15; Tirmizî. Tevbe: 1.
6- Müslim, Cennet: 81.
16.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|