Kur’ân-ı Kerim, “İnsanlar ‘Îman ettik’ demekle bırakılıp da imtihan edilmeyeceklerini mi sandılar? And olsun ki, Biz onlardan evvel gelip geçenleri de imtihanlara uğrattık. İşte, imanında sadakat sahibi olanlarla yalancıları Allah böylece ayırt eder”1 buyuruyor.
Demek bu imtihan, inandığı halde inancına bağlı olanlarla bağlı olmayanların ortaya çıkmasına vesile bir imtihan.
Hayatın her anında böylesi imtihanlara maruz kalmaz mıyız? Hz. Hüseyin’in, ona sahip çıkanların ve muhalefet edenlerin imtihanları da aynıydı.
Fıtrat tahakküm, baskı ve zulmü kaldırmaz. Iraklılar Yezid’in halife olmasına karşı çıkarlarken bu noktayı mı ön plana almışlardı? Yoksa işin içinde başka sebepler mi vardı? Hz. Hüseyin’in hürriyet-i şer’iyeyi tesis edeceğine inandıkları için mi ona kucak açıyor, gelmesini istiyor, yüz bin kişi toplayacaklarını söylüyorlardı? Gelse gelse Hz. Hüseyin gibi İslâmı iyi bilen, cesur bir insan istibdadın hakkından gelebilirdi ancak.
Peşpeşe gelen mektuplardaki onca talebe ilgisiz kalamazdı elbetteki Hz. Hüseyin. Mektuplarda halkın Yezid yerine kendisine biat edecekleri vurgulanıyordu. Önce durumu tahkik etmek üzere amcasıoğlu Müslim bin Akil’i gönderdi. Müslim bin Akil, Kufe’ye gittiğinde Hz. Hüseyin adına ilk etapta on sekiz bin kişinin biatını almış ve Hz. Hüseyin’in de acele gelmesini istemişti.
Hz. Hüseyin ise yakınlarıyla istişare ediyor, Iraklılardan gelen bir tomar mektubu göstererek bütün mektuplarda kendisini çağırdıklarını söylüyordu.
Önce Abdullah bin Abbas’la istişare etti. Abdullah bin Abbas, Irak’a gitmemesini, gidecekse bile çoluk çocuğunu yanında götürmemesini, Hz. Osman’ın, çocuklarının gözleri önünde şehit edildiği gibi onun da başına benzer şeylerin gelebileceğinden korktuğunu söylüyordu.
Zühd ve takvasıyla meşhur Abdullah bin Ömer ise en can alıcı noktaya dikkat çekiyordu. Allah Resûlü (asm), dünya ile ahiret arasında muhayyer bırakıldığında ahireti tercih etmişti. Resûlullahın (asm) bir parçası olan Hz. Hüseyin de dünyayı elde edemezdi, geri dönmeliydi.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri de Ehl-i Beytin başına gelen sıkıntıları anlatırken, Kaderin onları dünyadan ürküttüğü noktasına özellikle parmak basmaz mı? Kader onlara ahiret saltanatını lâyık görüyor, ona hazırlıyordu. Dünya onlara yaramayacaktı. Mektubat’ta der ki: “Hasan ve Hüseyin ve onların hanedanları ve nesilleri mânevî bir saltanata namzet idiler. Dünya saltanatı ile manevî saltanatın cem’i [toplanması] gayet müşküldür. Onun için onları dünyadan küstürdü. Dünyanın çirkin yüzünü gösterdi—tâ, kalben dünyaya karşı alâkaları kalmasın. Onların elleri muvakkat [geçici] ve sûri bir saltanattan çekildi; fakat parlak ve daimî bir saltanat-ı maneviyeye tayin edildiler. Âdi valiler yerine, evliya aktaplarına merci oldular.”1
İstişare devam etmekteydi. Bakalım nasıl bir imtihandan geçecekti Hz. Hüseyin? İnşaallah bir sonraki yazımızda da bunun üzerinde duralım.
Dipnotlar:
1- Mektûbât, s. 58-59.
12.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|