Herkesin ‘tek tip’ olmasını isteyen ‘sistem,’ bunu temin edebilmek için gerekli ‘şartlar’ı da hazırlamış durumda. Farklı düşünen ve farklı konuşanlar genellikle ‘onuncu köy’e gönderilmeye çalışılır. Düşüncelerini ifade edenleri cezalandırmak isteyen anlayış değişmese de, ilgili kanun maddeleri zaman zaman değişebiliyor. Türkiye’nin gündemini meşgul eden TCK 301. madde, düşünceyi ifade etmenin önündeki engellerden sadece biri.
Peki, düşünceyi yazılı ya da sözlü olarak ifade etmeyi cezalandırmak Türkiye’ye ne kazandırıyor? Amiyâne tabiriyle ‘solda sıfır’ kazandırıyor ve bu kazanç fayda değil, zarar veriyor. Hem imajımız bozuluyor, hem de insanlar haksız yere cezalandırılmış oluyor.
İnternet dünyasını takip edenlerin bildiği “Ekşi Sözlük”ün kurucusu Sedat Kapanoğlu, Türkiye’de yaşayanların ‘aynileştirilmek istendiğine’ dikkat çekip buna karşı çıkılmasını istemiş. Kapanoğlu, ÖSS’yi kazanamamış ve bu kayıp, ona Amerika yollarını açmış. Şu anda Seattle’da Microsoft Windows Yazılım ekibinde yazılım mühendisi olarak çalışıyor.
ÖSS’yi kazanamayan bir kişinin, sonrasında Microsoft Windows Yazılım ekibinde görev alıyor olması, aynı zamanda eğitim sistemimizin durumunu da ortaya koyuyor. “Ekşi Sözlük”ün kurucusu bu tuhaflığı şöyle açıklıyor: “Tuhaflık bende değil, ÖSS’de! Sınavda bana tek hücrelileri, iç açı toplamlarını, Ömer Seyfettin’i filan sordular. Oysa ben bilgisayar mühendisi olmak istiyordum! Beş altı denemeden sonra özel bir üniversitenin bilgisayar mühendisliğini kazandım ama o sırada (zaten) çalışıyordum.” (Hürriyet, Cumartesi eki, 8 Mart 2008)
Düşüncelerini ifade edenleri cezalandırmanın da ülkeye bir maliyeti var. Microsoft Windows Yazılım ekibinde yazılım mühendisi olarak çalışan Kapanoğlu şöyle demiş: “Bizde fikir özgürlüğü, ağzımızdan çıkan lâfın sonuçlarından korkmamızı gerektirecek kadar vahim durumda. Sadece kendi görüşünü sesli dile getirdi diye hakkında soruşturma açılan insanlar var. Ortada bir yasa olmasa da, kendi görüşünü söyleyeni, toplum olarak dışlamaya hazırız. ‘Ya sev ya terk et’ diyoruz. Haliyle bu millete, bu topluma gönül bağı besleyen; sırf toplumla, milletle bağına zeval gelmesin diye ‘aynılaşıyor.’ Aksi halde ‘vatan haini’ diyorlar. Kim vatan haini olmak ister ki? Hem vatan hainine kız da vermezler! O da aynı fikri savunuyor mecburen. Aidiyetini sağlamlaştırmaya çalışıyor. Bu aynılaşma da, milletimizin fikir havuzunda sadece iki üç tür balığın yüzebilmesine yol açıyor. Haliyle o kadar az türden, yepyeni ve çok daha güzel bir tür çıkmasını, renkli ve zengin bir tropik fikir okyanusuna sahip olmayı bekleyemeyiz. Aykırı görüşlerin varlığının bir tehdit olmadığını, bir görüşün var olmasının onu kabul etmek anlamına gelmediğini benimsememiz gerekiyor.” (agg.)
“Milletimizin fikir havuzunda sadece iki üç tür balığın yüzebilmesine” yol açanlar, sebep oldukları ağır tahribatın farkına varmalı ve bu anlayıştan vazgeçmeliler. Aksi halde, muâsır medeniyet seviyesine ulaşmamız zor olacak.
Zaman zaman faiz ya da enflasyon gibi ekonomik ölçülerin ülkemize verdiği zararları tartışıyoruz. Asıl tartışmamız gereken şey, fikir hürriyetinin ve demokrasi eksikliğinin sebep olduğu zararlar olmalı... Bu değerlerin, ‘para’ ile ölçülemiyor olması kimseyi şaşırtmasın. Asıl tehlike de bu: Her şeyi ‘para’ ile ölçmeye kalkmak...
12.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|