Arıyoruz...
Yirminci asrın en büyük ihtiyacı, kaliteli insandır.
Doğru dürüst, ilkeli, mert ve seviyeli insanı, herkes ciddiyeti arıyor.
Özellikle, doğruluğun siyâsî hayatta adeta yok olması, toplum nezdinde önemli bir eksiklik olarak göze çarpıyor.
“Herşeyden evvel bize lâzım olan nedir?” diye sorulan bir soruya, Bediüzzaman çok önemli bir cevap verir. Hem de bundan yüz yıl önce:
“Doğruluk.”
“Daha?”
“Yalan söylememek.”
“Sonra?”
“Sıdk, ihlâs, sadakat, sebat, tesanüd.”
Hayatın her katmanında bunlara ihtiyaç vardır.
Ahlâksız ve sahtekâr insanlar bile, çalışma elemanlarını, ahlâklı ve dürüst insanlardan seçmeye çalışıyorlar.
Neden?
Çünkü, verimli bir hayatın yegâne vesilesi, doğruluk ve güvenirliliktir.
Hepsi bu...
Çünkü yalan, Said Nursî’nin tabiriyle “bir lafz-ı kâfirdir”, yani bu kötü şeyi ancak inkâr eden ve reddedenler kullanır.
Bu açıdan bakıldığında yalancı şahitlik yapanların büyük günah işlediklerini belirtir İslâmiyet.
Zamanında bir filozof, sokakta, hem de gündüz ortasında mum yakmış dolaşırken, kendisine:
“Efendim, ne yapıyorsunuz? Gündüz ortasında bu mumu neden yaktınız?” diye soranlara şu manalı cevabı vermiş:
“Adam arıyorum adam”
Dünya nimetlerinin diz boyu çoğaldığı, teknolojinin alabildiğine geliştiği günümüzde “adam arama” işi, hâlâ bütün yoğunluğu ile devam ediyor.
Vefasızlık, saygısızlık, üç kâğıtçılık, adam kayırmacılık ve riyakârlığın hüküm sürdüğü ilişkilerden sağlıklı bir sonuç beklemek, abesle iştigal etmektir.
Siz aranan şeyleri buldunuz mu?
13.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|