İhtilâllerin ve ihtilâlci anlayışın Türkiye’ye verdiği maddî ve manevî zararları anlatmaya, tartışmaya, sıralamaya gerek var mı? Gerek yok, çünkü bunlar tartışmasız bilinen ve genel kabul gören tesbitlerdir. Ama birileri devamlı surette, ihtilâllerin ‘faydaları’nı anlatmanın yolunu arıyor.
‘Kadınlar günü’ vesilesiyle konuşan bir ‘hukuk kadını,’ fırsatı ganimet bilip ihtilâlin faydalarını anlatmış ve milletin her gün ‘dua’ edip hayırla yâd ettiği ‘şehit siyasetçiler’e ağır hakaretler sıralamış. O kadar ‘çam’ devirmiş ki, ‘Ahmaklara en iyi cevap, susmaktır’ kaidesince cevap vermemek belki de en iyisi. Ancak ifade edilen yanlışlara itiraz edilmezse, bu defa ‘hakikat’ zannedilme ihtimali de vardır. Oysa dile getirilen görüşler, millet ekseriyetinin reddettiği düşüncelerdir.
‘Kadın hukukçu’nun seslendirdiği görüşler, tek kelimeyle ‘o kafa’yı hatırlatıyor. Nedir ‘o kafa?’ Özetle, millet, ‘Mersin’e giderken; ısrarla ‘tersi’ne gitmektir! Milleti ‘cahil oy çoğunluğu’ olarak görmektir ve aynı zamanda onun siyasî tercihlerine saygı duymamaktır!
‘Kadın hukukçu’nun bir iddiası daha var ki, şaşmamak mümkün değil. Ona göre, Türkiye’de 10 yıl başbakanlık yapmış olan merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesi, toplumda ‘coşku ile’ karşılanmış! Ya Rabbi, aklımıza mukayyed ol! Bunların ‘toplum’ dedikleri uzayda yaşayanlar olmasın? Bunların bahsettiği ‘toplum,’ bilmediğimiz başka bir ülkede mi yaşıyor? Sözkonusu Türkiye’de yaşayanlar ise bu iddianın ciddiye alınır bir yönü yok! Elbette her türlü cinayeti alkışlayan ve kan dökmekten zevk alan ‘cani’lerin olması mümkündür. Ama bunları ‘toplum’ diye sunmak, cinayetlere milleti de ortak etmeye çalışmak kökten yanlış ve temelsiz bir iddiadır.
Belki bu tartışma vesilesiyle 27 Mayıs 1960’daki ihtilâl ve neticesindeki cinayetler bir defa daha gündeme gelmiş olur, genç nesiller de ‘cani’leri yakından tanır. Bir hukukçunun ihtilâli benimsemesi, övmesi ve onu bir bakıma örnek göstermesi en başta hukuka hakarettir.
Yaşımız itibarıyla 27 Mayıs 1960 ihtilâli ve sonrasındaki cinayetleri yaşayan şahitler değiliz. Ancak ‘toplum’dan bununla ilgili çok şey dinledik ve şükür ki yazılanları okuyabildik. Binlerce ve milyonlarca ‘şahit,’ merhum Menderes ve arkadaşlarına yapılanların haksız olduğu noktasında hemfikir. Öyle ki, dönemin ihtilâlcileri bile sonraki yıllarda 27 Mayıs ihtilâlini övmekten imtina etmişlerdir. Ne yazık ki, neredeyse aradan çeyrek asır geçtikten sonra ortaya çıkan bir ‘kadın hukukçu,’ milletin vicdanını yaralayan cinayetleri övmeyi marifet bilmiştir.
“27 Mayıs ihtilâl değil, devrimdir” diyerek kelime oyunlarıyla kimse cinayetleri savunamaz. Her iş neticeleri itibarıyla değerlendirilir. 27 Mayıs’ın adı ihtilâl değil ‘devrim’ de olsa netice değişmez. Ortada, şahitlerin de ifadeleriyle ciddî bir hukuk cinayeti ve ihlâli vardır. ‘Toplum’un 27 Mayıs’ı coşku ile karşıladığı yolundaki iddia ‘şehir efsanesi’ bile değildir. Eğer öyle olmuş olsaydı, bu coşkunun seçim sandıklarına da yansıması gerekirdi. Tam aksine milletimiz, 27 Mayıs’a imza atan zihniyeti bir defa değil, imkân ve fırsat bulduğu her hür seçimde sandığa gömmüştür. İnşallah ‘toplum’umuz; bundan sonra da ihtilâlcilere ve ihtilâcileri aratan zihniyete destek olmayacak ve imkân vermeyecektir.
İhtilâlcileri de aratan bu anlayışı reddediyor, kınıyor ve ‘şehid siyasetçiler’imizi rahmetle anıyoruz.
13.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|