Sınırötesi harekâtla yeni anayasa rafa kalktı. AB uyum yasaları çerçevesindeki demokratikleşme ve düşünceyi ifâde özgürlüğü çalışmaları âdeta unutuldu. Başörtüsü yasağına karşı Anayasanın iki maddesinde yapılan değişiklik, Anayasa Mahkemesinde…
Ancak Danıştay 8. Dairesi’nin YÖK Başkanı tarafından üniversitelere gönderilen yazıyı “genelge” olarak görüp “iptal” etmesi, başörtüsüne tepeden dayatılan kanunsuz yasağın yasayla kaldırılmasının yanlışlığını bir defa daha ortaya koydu.
Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında kadınların kılık ve kıyafetlerine dair hiçbir düzenleme olmadığı ve özellikle başörtüsünü yasaklayan hiçbir yasa bulunmadığı, başta Yargıtay eski başsavcısı olmak üzere birçok hukukçu tarafından açıkça ifâde edilmekte.
Doğrusu, “Anayasaya aykırı” olarak Anayasa Mahkemesi’nin ‘gerekçesi’ne dayandırılan yasağı tamim eden YÖK’ün önceki “genelgeleri”ni ve rektörlerin re’sen tâlimatlarını “onaylayan” Danıştay’ın, bu “engelleme”yi yapacağı belliydi. Yasa dışı keyfî yasağı uygulayan “yasakçılar”ın sonuna kadar bu tür saptırmalara başvuracağı biliniyordu.
Buna rağmen, AKP siyasî iktidarı ve MHP, “başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakmak” amacıyla “anayasal değişiklikler”de ısrar etti; bunun meseleyi daha da çözümsüzlüğe iteceği uyarılarını dikkate almadı. Yasadışılığı yasayla “düzeltme”nin, Yüksek Öğretim Kanunu ek-17’yi yeniden tanzimin daha da çözümsüzlüğe sürükleyeceği ikazlarını dinlemedi…
Gelinen noktada, üniversitelerdeki karmaşanın ötesinde yasağı “yasallaştıracak” kritik bir sürece girildi. YÖK’ün “anayasal değişikliklerin tatbikini istemesi”ne karşılık, birkaç üniversitede bir iki günlük aradan sonra yeniden yasağa dönüldü. Rektörlerin büyük bir çoğunluğu yasağı aynen sürdürdü. Birçok üniversitede başörtülüler kampüslere bile alınmadı.
Üniversiteler Arası Kurul, yeni anayasal değişikliklerin bir şey değiştirmediğini açıklayarak yasağı sürdüreceklerini resmen bildirdi. Hatta bazı rektörler, anayasal değişikliklerin “yetersiz” olduğunu belirtip, “mutlaka kanunî düzenleme gerektiğini” söylediler…
Sonra hiçbir yasal dayanak olmadan yasağı icâd edenlerin, Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde salt “vatandaşların kanun önünde eşitliği”ne ve “hiç kimsenin eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılamayacağı”na yapılan vurguları nazara almayacağı daha baştan belli idi. Nitekim uyduruk yasağı uygulayanların siyasî sözcülüğünü yapan CHP, Meclis’in yaptığı sözkonusu “düzenlemeler”in bir “farklılık getirmediği” ve dinî bir vecîbe olan başörtüsünü serbest bıraktırmak maksadıyla çıkarıldığından “laiklik ilkesine aykırılık” iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Aslında “velev ki siyasî simge de olsa” çıkışıyla çözümü çıkmaza çeken bu “tuzak tartışma”yı başlatan Başbakan’ın, son safhada “ek-17 için Anayasa Mahkemesinin kararının bekleneceği”ni söylemesi ve iktidar partisinde başgösteren tereddütler, girilen fevrî yanlışlığın örtülü bir itirafı olmakta. Keza yasakçı rektörlerin “mutlaka kanunî düzenleme” istemeleri, öteden beri tezgâhlanan tuzağı deşifre etmekte…
Görünen o ki Anayasa Mahkemesi, “anayasal değişiklikler”i şekil ya da esastan iptal etmezse de, yasakçılar yasağı dayatmaya devam edecek. Anayasa Mahkemesi’nin iptal edemediği ek-17 ile oynanması ise, çözümü daha zorlaştırmakla kalmayacak, yasağın yasallaştırılmasında istismar edilecek…
Gerçekten merak konusu; Mahkemenin “iptal” edemediği, “yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla üniversitelerde kılık ve kıyafet serbesttir” ibâreli mevcut ek-17’yi “yasak”ta istimal eden yasakçıların, yeni ek-17’yi yasağa bahane edemeyeceklerini kim garanti edebilir?
Diğer yandan tam bir varta olan “çene altı” formülünden vazgeçilip; mevcut maddeye “üniversitelerde kılık ve kıyafetin engellenmesinin ancak kanunla sınırlanabileceği” ilâvesinin yasağı kesmeyeceği artık sır değil… Kısacası yasakçılar, her fırsatı yasağa bahane edecekler. Danıştay’ın kararı üzerine başörtüsünün kısa bir süre serbest bırakıldığı bazı üniversitelerde yasağın yenide başlaması, bunun açık göstergesi. Ayrıca ek-17’ye ilişkin “örtünme şeklini” belirleyen değişikliklerden vazgeçilse de, yapılacak yeni değişikliklerin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilebileceği ihtimali duruyor.
Ve “örtünme şekli”nin yönetmelikle çözümünün Danıştay’a takılacağı da kesin. YÖK’ün “anayasanın tatbiki”nı isteyen yazısını “iptal” eden Danıştay, “başörtüsünün şekli”ni belirleyen yönetmeliğini mi kabul edecek?
Kısacası, tuzak devam ediyor. Hiçbir yasaya dayanmayan yasağı yasayla çözmenin yanlışlığı, bir defa daha görülmekte. Çözüm, olmayan kanunsuz keyfî yasağı, demokratik dirençle kaldırmaktır. Gerisinin boş bir çaba olduğu ortada…
13.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|