Sınırötesi kara harekâtının sürpriz bir şekilde sona erdirilmesi tartışmaları, operasyonun arka plânını gözlerden kaçırıyor.
Aslında harekâtın bitirilmesiyle arkasındaki “beklentiler” birbirine bağlı. Bundandır ki bu konu bir türlü Ankara’nın gündeminden çıkmıyor. Geçtiğimiz hafta Amerikan Savunma Bakanı Gates’in Ankara’daki üç saatlik jet ziyaretinde “harekâtın kısa kesilmesi”ni ilettiği günün akşamında Bush’un sert bir tonla “harekâtın derhal bitirilmesi”ni istemesinin bunda ne denli etkili olduğu kulislerde konuşuluyor.
Başta ABD olmak üzere bütün dünyanın ciddî bir ekonomik krize sürüklendiği süreçte, Dünya Bankası’nın tam da harekâtın sona erdiği 29 Şubat’ta Türkiye’ye 6.2 milyar dolar kredi kararı, bunun “çekilme karşılığı” mı olduğu sorusunu sorduruyor.
Doğrusu Millî Savunma Bakanı’nın Gates’e, “Türkiye’nin işi bittiğinde, belirlenen hedeflere ulaştığında çıkacağız” demesinden birkaç saat sonra Bush’un konuşmasıyla ertesi sabah harekâtın bitmesi, ABD’nin “oluru”yla başlanıp bitirildiği istifhamlarına yol açtı. Başbakan’ın, muhalefetin bu husustaki sorularına sinirlenmesinin sebebi de bu…
Bundandır ki Başkent’te, 5 Kasım’da Erdoğan’ın Bush’la Beyaz Saray’da “başbaşa” görüşmesinde ABD’nin, kontrolündeki Irak’ta vereceği “istihbarata göre harekâtın hedeflerinin belirlenmesi ve hatta bunun dışına çıkılmaması” benzerî şartları koştuğu belirtiliyor. ABD’nin Kuzey Irak’ta hava sahasını bu “şartla” açtığı söyleniyor…
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın, sözkonusu Amerika ziyaretlerinde Neoconların kendilerinden “bir talebi olmadığını” ifâde etmelerine rağmen, çarpıcı gelişmeler, bir dizi senaryoyu gündeme getiriyor. Belli ki uluslararası stratejilerdeki denge değişiklikleri içinde Türkiye’ye bir “rol” biçilmiş. Ankara’nın sancısı buradan geliyor. Ve bu “rol”ün başında Türkiye’nin Afganistan’a ek muharip asker göndermesi ve İran operasyonuna katılması pazarlığı açığa çıkıyor…
Afganistan’da NATO şemsiyesi altında Taliban’a karşı zora giren işgalci ABD, sıkıntıya girdiği çıkar savaşını başta Afganistan’la tarihî bağları bulunan Müslüman bir ülke olarak Türkiye’nin askerî gücüyle kazanma peşinde. Artık Kabil’de salt “nöbet tutan” asker değil, Kabil’in dışında bölgenin hâkimi Taliban’la cephede savaşacak asker istiyor...
Diğer yandan ABD’nin Irak ve Afganistan’daki “savaş ortağı” İngiltere’den devraldığı İslâm coğrafyasında “Sünnî-Şîi ayırımı”nın tahriki de devrede. Türkiye, ABD’nin hedefine koyduğu İran’a karşı Suudî Arabistan, Mısır, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirliklerine kadar oluşturulmak istenen “Sünnî eksen”in içine çekilmek isteniyor.
Bu eksen sâdece İran’ı hedef almıyor; ABD’nin Avrupa’yı da içine alan Avrasya ve Asya’daki hegemonyasına hizmet etme, enerji ve petrol kaynaklarına ve hatlarına hâkim olma projesine göre yürütülüyor. ABD, İran ve Suriye gibi Müslüman bölge ülkelerinin yanısıra Çin’i, Rusya’yı hatta Hindistan’ı “tehdit” olarak görüyor. Türkiye, Ortadoğu ve Orta Asya’daki diğer ülkelerin de 11 Eylül’le değişen “düşman konsepti”ne katılmasını talep ediyor. Pakistan yönetiminin ABD ile Müslüman halkı arasında sıkışması bundan…
Bu maksatla İslâm dünyasını sözde “Şîi kuşatması”na karşı yanına çekip “stratejik işbirliği”yle icât ettiği “ortak düşman”a karşı “büyük Ortadoğu projesi”nde istimal etmeye çalışıyor. İslâm âleminde işgal ve istilâya karşı ülkelerini savunanlara, bağımsızlıklarını koruyup çıkarlarına teslim olmayanlara “terörist” damgasını vurmakla kalmıyor; Türkiye gibi diğer ülkelerin de uyduruk “terör tanımı”na katılmasını bekliyor… Irak savaşının plânlayıcısı petrol şirketler sahibi Bush’un yardımcısı Cheney, bu ay içinde bütün bu “beklentileri” dayatmak için Ankara’ya geliyor.
Peki Ankara, bu beklentilere nasıl cevap verecek? “Stratejik müttefik” ilân ettiği ABD’nin, Türkiye’yi işgal, savaş ve zulüm ortağı yapan “istekleri”ni ret edebilecek mi? Partisinin gençlik ve grup toplantılarında İsrail’in Gazze’de 113 Filistinlinin katli ve yüzlerce yaralıyla sonuçlanan soykırımını “şiddetle kınayan” Başbakan Erdoğan’ın, İsrail Başbakanı Olmert’le görüşmesinde İsrail ve Filistin liderlerine “itidal” tavsiyesine bakıldığında, endişe artıyor.
Sahi her defasında zulme ve katliama uğrayan Filistin’e neyin “itidali” tavsiye edilmekte? Bu vaziyet, Ortadoğu turuna çıkan Rice’nin Mısır’da, İsrail’in Gazze’deki vahşetinden Hamas’ı sorumlu tutmasına benzemiyor mu? Keza daha önce Genelkurmay Başkanı’nın “bir tek asker bile vermem” dediği Afganistan’a ek askerî birlik gönderilmesi işâretleri, ne yazık ki Ankara’nın Washington’un “beklentileri”ni harfiyen karşılayacağını haber vermekte…
Görünen o ki AKP siyasî iktidarı, ABD’nin “beklentileri”ne karşı kırılgan... Asıl vahâmet bu…
06.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|