27 Mayıs darbesi Türkiye’de darbelerin yolunu açan askerî darbe olarak tarihte yerini almıştır. Demokrasiye vurulan en büyük darbe olarak tarihe not düşülen dönemde Meclis lağvedilmiş, her türlü siyasî faaliyet yasaklamıştı.
38 kişi bir araya gelip, meşrû bir iktidarı gayr-ı meşrû ilân edip; bir takım olağanüstü mahkemeler kurmuşlar, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ve Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere hükümet üyeleri, Demokrat Parti yöneticileri, milletvekilleri Yassıada’ya hapsetmişlerdi. Yassıada Mahkemeleri’nde 14 DP’li idama mahkûm edilmiş, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan idam edilirken, diğer ölüm cezaları müebbet hapis cezasına çevrilmişti.
Yassıada Mahkemesi Başsavcı Altay Egesel’in, “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” sözleri mahkemenin nasıl bir mahkeme olduğunu ortaya koymuştu.
Peki, DP ne yapmıştı? Köylüye insan olduğunu hissettirmiş, halkın talepleri yerine getirmişti. Ezanı aslına çevirirken, inanç özgürlüğünü sağlamış, din dersini okullarda okutmaya başlamıştı. Türkiye’yi tek parti zihniyetinden kurtarırken, demokrasinin kurallarını oturtmuştu. Türkiye’yi barajlara, yollara kavuşturmuştu.
12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren, geçtiğimiz yıl darbeler tartışılırken, “60 ihtilâlini gördüm. 60 müdahalesi alttan geldi. Alttaki genç subaylar teşkilâtlandı, Harp Okulunu sokaklara dökerek radyoyu ele geçirdi” dedikten sonra “Onun için genç subaylara dikkat etmek lâzım. Genç subaylar arasında bunu teşvik edenleri yakalayıp ordudan atmak lâzım” şeklinde konuşmuştu.
* * *
Darbe yapanlar dahi bu tür itiraflarda bulunurken, Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan’ın ‘Dünya Kadınlar Günü’nde 27 Mayıs’ı övmesi hayretle karşılandı. 27 Mayıs’ı ‘darbe’ olarak görmeyip, ‘devrim’ olarak gören, “Menderes’in idamında toplumsal coşku vardı” diyen bir yargı mensubunun demokratik bir zihniyete sahip olduğu söylenebilir mi? Başsavcı bununla da kalmıyor. Namaz kılmayı öğrenecekmiş de, DP ezanı aslına çevirdiği için namaz kılmayı hiç düşünmemiş. DP’nin iktidara gelmesiyle din adamlarının kaşındığını söylemiş!
Öncelikle şunu söyleyelim. 27 Mayıs bir askerî darbedir. Kaldı ki, darbe yapanlar da bunun bir ‘darbe’ olduğunu söylüyor.
Şunları da sormak lâzım: Menderes’in idamını ‘coşku’yla karşılayan millet nasıl oluyor da, DP’nin devamı olan Adalet Partisi’ne ihtilâlden sonraki ilk genel seçimde -27 Mayıs yönetiminin baskılarına rağmen- yüzde 34.80, 1965 seçimlerinde ise yüzde 52.87 oy verebiliyor? Asıl coşku bu değil mi? Millet ‘darbe’nin cevabını sandıkta vermiş olmuyor mu?
Çölaşan’ın konuşmalarına gereken cevap verildi. Ama siyasetçilerimizden, özellikle parlamentoda grubu olan partilerden cevap gelmemesi üzüntü verici. Sadece Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in “Keşke konuşmasaydı. Bunlar kurumları da yıpratıyor. Hele hele, toplumda derin ve büyük yaralar açmış konu ise hukuk adamları konuşacaklarsa da emekli olduktan sonra konuşurlar buna engel yok’ açıklaması ile AKP’li Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, konuşmayı “acı, üzüntü esefle karşılayan” sözleri oldu.
Bu arada Çölaşan’ın sözlerine tepki gösteren siyasetçiler de oldu. Merhum Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes, “Açıklama marazî bir ruh halini yansıtıyor. Hezeyandır. Konuşan kişi kin kusmuştur. Cevap vermek tenezzül meselesidir. Sözlerinin tamamı darbe tellâllığıdır. Anayasal düzene tamamen aykırı sözlerdir. Bundan sonra söz Danıştay’a düşmektedir” şeklindeki sert sözleri ile DP Genel Başkanı Süleyman Soylu’nun, “Demokratik, anayasal hukuk düzenimizi ortadan kaldıran bir eylemi yani bir askeri darbeyi övmesi, hukukçu yemine sadık kalmadığı anlamına gelmektedir. Çölaşan, hemen, bir dakika bile durmadan, o kutsal makamdan istifa etmelidir” şeklindeki tepkisini de aktaralım.
Başta Danıştay olmak üzere yargı bu konuda suskun… Malûm medyadan da ses çıkmıyor
Tansel Çölaşan’ın bu sözleri artık yargıda… Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı Emrullah Beytar, Danıştay Başsavcısı Çölaşan hakkında suç duyurusunda bulundu. Dilekçede, Çölaşan hakkında, Türk Ceza Kanununun “suçu ve suçluyu övme” suçunu düzenleyen 215. maddesi uyarınca kamu dâvâsı açılması talep edildi. Yargının kararını bekleyip göreceğiz.
Bizim burada söyleyeceğiz söz şudur: Milletin egemenliğine, millî iradeye ve demokrasiye inanan herkesin, başta 27 Mayıs olmak üzere bütün askerî müdahaleler, ara rejimler, demokrasiye darbe vuran girişimler karşısında net bir şekilde tavırlarını ortaya koymalıdır. Bu tavır da demokrasiden yana olmalı.
15.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|