Hem 28 Şubat postmodern darbesi, hem de 12 Mart muhtırasının yıldönümleri gelince gündemimizi ‘darbe’ kaplıyor. Son günlerde darbe haberleri yine Ankara’nın gündemini meşgul ediyor. Darbe hazırlığı içinde olan ulusalcı çetelerden, eski komutanların birbirleri hakkında sözlerine varıncaya kadar birçok söz söyleniyor. Eski hatıralar gazete sayfalarında yer alıyor.
Genelkurmay ile muhalefet arasındaki sınır ötesi harekât tartışmasında tansiyon biraz düşmeye başlamış gözükse de zaman zaman ortaya atılan bir cümlelik sözler, hatta imalar tartışmayı alevlendiriyor.
Bilindiği gibi, Kuzey Irak’a gerçekleştirilen sınır ötesi harekâtın, beklenilenin aksine ‘erken’ sona ermesi muhalefet ile Genelkurmay arasında sert tartışmalara sebep olmuştu. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin harekâtla ilgili sert sözlerine karşılık, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, “Hainlerden fazla zarar veriyor” demişti. Bu sözden sonra hayli sert bir üslûp kullanılmaya başlanmıştı.
Tartışma, Org. Büyükanıt’ın “Dışarıdan baskıyla çekildiğimizi ispatlasınlar üniformamı çıkarırım” demesiyle farklı bir boyut kazanmıştı. Büyükanıt Merkez Orduevi’nde verdiği resepsiyonda bu konuda yine konuştu. “Ben hiçbir şey söylemedim. Hiç söylemediklerim çıktı. Ben mahalle kabadayısı değilim. Baykal’ın adını zikretmedim. Çok yanlış oldu. Türkiye’ye ne faydası olur. Hakikaten çok üzülüyorum” diye konuşmuştu. Grup toplantılarında MHP ve CHP’den bu söze de tepki gelip-gelmeyeceği tartışılırken muhalefetten bir cevap gelmedi. Yalnızca “Sorumlu hükümet” açıklaması yapıldı. Erdoğan ise konuya hiç girmemeyi tercih etti.
Tartışmayı özetledikten sonra dikkatimi çeken bir hususu aktarmak istiyorum. Büyükanıt’ın Başbakan Erdoğan’ın “İspatlasınlar siyaset elbisemi çıkarırım” sözüne atıfta bulunarak, esprili bir şekilde “Ben bir şey söylüyorum, o atasözü oluyor” sözleri Genelkurmay Başkanının geçmişte yaptığı atasözlük ifadelerini hatırımıza getirdi.
Cumhurbaşkanlığı tartışmaları yapılırken yaptığı değerlendirmede “Cumhuriyetin temel değerlerine sözde değil, özde bağlı bir cumhurbaşkanı seçileceğini umut ediyorum” demişti.
Geçen seneki “30 Ağustos resepsiyonu”nda Gül’ü uğurladıktan sonra aracına kadar gitmediği ancak Köksal Toptan’ı aracına kadar uğurladığını soran yazar Fatih Çekirge’ye “Ben normali yaptım. Eğer tersini yapsaydım anormal olurdu. Eşiyle gelmiş olan benim Meclis Başkanı’nı baş selâmıyla uğurladım. Gerekirse amuda bile kalkarım…” ifadesini kullanmıştı.
Daha sonra başka bir ortamda, “Konuşuyorum, ‘borsa düştü’ diyorlar. Susuyorum ‘borsa düştü’ diyorlar. Ne söylesem yanlış anlaşılıyor. Ne yapayım amuda mı kalkayım?” diyerek bu atasözünü biraz daha açmıştı. Son olarak da sınır ötesi harekâtla ilgili olarak, “Dışarıdan baskıyla çekildiğimizi ispatlasınlar üniformamı çıkarırım” diyerek atasözlük sözlerine devam etmiş oldu.
Org. Büyükanıt’ın kendisi de şikâyet ediyor. “Ne söylesem yanlış anlaşılıyor” diyor. O yüzden askerlerin siyasetle iç içe görüntüsü veren açıklamalardan kaçınması, “sözde değil özde” konuşması, kendi alanı ile konuşması, demokrasilerde tercih edilen yöntemlerdir.
İşin diğer bir boyutuna gelince…
Askerin siyasete müdahalesi olarak değerlendirilebilecek sözlerin iktidara da olsa muhalefete de olsa hoş karşılanmaması gerekirken, CHP ve MHP’nin askerle söz düellosuna girmesi, bir nev'î askerin muhalefete muhtıra vermesi karşısında 27 Nisan muhtırasını gören AKP’nin sessiz kalması demokrasi adına yanlış olmuştur. Tıpkı, 27 Nisan muhtırasında muhalefetin tepki göstermesinin yanlış olduğu gibi…
Demokrasimiz asker-siyaset tartışmalarından yara almaktadır. Çünkü, demokrasiyi savunanların siyasî partilere muhtıra verilmesini kabul etmeleri mümkün değildir. Siyasî partiler ordu, ordu da siyasî parti gibi davranamaz.
Türkiye’de de artık, demokratik ülkelerde rastlanmayan bu tür sivil-asker ilişkileri olmamalıdır.
Askerler kadar siyasetçiler de buna dikkat etmelidir.
14.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|