—Dünden devam—
*Herkesin zararınaysa hükümet bu konuda neden ısrarcı?
Bu reforma hükümetin de taraf olduğunu düşünmüyorum. Bu kadar neoliberalistlerin bastırdığı yani Amerika’dan gelen Avrupa’dan gelen rüzgârların etkisiyle çıkarılan bu sosyal güvenlik reformuna hükümetin de taraftar olduğunu düşünmüyorum. Milletine o kadar eziyet edecek insanlar olduğunu sanmıyorum ama bir yerden bu reformu çıkarıp IMF’den parayı alıp sonra yine bildikleri düdüğü çalmaya devam edeceklerini düşünüyorum.
* Reform norm birliği ve açığın azaltılmasını sağlayacak mı?
Sosyal güvenlik reformu için yola çıkılırken iki amacımız vardı. Birincisi norm ve standart birliğinin sağlanması. Yani SSK’lı ayrı, Bağ-Kur’lu ayrı, Emekli Sandığı ayrı olmasın. Hepsi aynı normlara tabi olsun, aynı standartlara tabi olsun. Şu andaki reformla norm ve standart sağlanmıyor.
Birinci amacımıza ulaşamadık. İkinci amacımız açıkların azaltılmasıydı. Açıkları daha da arttırıyor bu reform çünkü emeklilikte kısıyor ama sağlıkta müthiş şekilde önünü açıyor, bırakıyor. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’deki özel hastanelerin çoğunun ve ilâç sanayimizin de Amerika ve Avrupa menşeli sermaye tarafından satın alındığını göreceğiz. Çünkü şu an sosyal güvenlik reformunda emeklilik kısmında düşüş var ama sağlık kısmında büyük bir artış var. 2004 yılında 4 milyar YTL olan sağlık harcamamız, 4 yılda 5 kat artarak geçen yıl 20 milyar YTL’ye çıktı.
EMEKLİLİK YAŞI 2036
YILINDAN SONRA YÜKSELECEK
* Yeni reformda emeklilik yaşı ile ilgili ne gibi bir düzenleme yapılıyor?
Yeni gelen sosyal güvenlik reformundan sonra emeklilik yaşı 65’e doğru gidecek. Erken emekliliğin bu kanunla önüne geçme imkânı yok çünkü onlar eskiden kalmış tortular. Bu sosyal güvenlik reformu da 2036 yılına kadar emeklilik yaşına dokunmuyor. 2036 yılından sonra 58 ve 60 yaş olan emeklilik yaşını birer birer arttırarak 2047 yılında 65 yaşına ulaştırıyor. Bu nedenle de emeklilik yaşında bir değişiklik şu hâliyle getirmiyor. Bu anlamda da eleştiriler doğru değil.
EMEKLİSİNİ ÇALIŞTIRAN VE
PRİM ALAN DÜNYADA TEK ÜLKEYİZ
*Önceki sistemde insanlar gerçekten erken yaşta mı emekli oluyordu?
Erken emeklilik şöyle vardı; 1987 yılında Turgut Özal hükümeti zamanında emeklilikte kadınlar için 50, erkekler için 55 yaş şartı ve kademe getirilmişti. Fakat 1991 yılında Süleyman Demirel’in seçim meydanlarında emeklilik yaşını ortadan kaldıracağım demesiyle 1992 yılında seçimi kazandıktan sonra kurduğu hükümet ile emeklilikte 50-55 yaşı ortadan kaldırdı. Bu durumda kadınlar 20 erkekler 25 yılı doldurunca emekli oldular.
Bu ne demek 18 yaşında işe girmiş bir kadın 38 yaşında, 18 yaşında işe girmiş bir erkeğinde 43 yaşında emekli olması demekti. O, 38 ve 43 yaşlar en tecrübeli olduğumuz çağlardır ve çalışma hayatında en fazla kalmamız gereken dönemlerdir. Bu kişiler 38 ve 43 yaşında emekli oldular ve çalışma hayatından yine çekilmediler. Çekilmedikleri içinde biz 1996 yılında dünyada ilk defa emekli çalışanından prim alan bir ülke olduk. Emeklilerinin çalışabildiği tek ülkeyiz, emeklilerinden sosyal güvenlik destek primi alan tek ülkeyiz. Dünyada başka örneği yok. Bu da erken yaşta emekli olmanın sonuçlarından biri. Erken emeklilik, 1999 yılında Bülent Ecevit hükümeti zamanında çıkarılan 4447 sayılı kanunla kaldırılmıştı. Artık 99’dan sonra kadınlarımız 58, erkeklerimizde 60 yaşından önce emekli olamıyorlardı. Tabiî arada olanlara da kademe getirilmişti, 44, 45, 46 gibi. Meselâ şu anda 47 yaşında 48 yaşında emekli oluyor insanlarımız. Bu her yıl 49, 50, 60’a doğru gidiyor.
KAYITDIŞINDA“TAVŞANA KAÇ, TAZIYA
TUT DİYORLAR”
*Kayıtdışı istihdam hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Prim oranının yüksekliği kayıtdışı istihdamın bir gerekçesi değil. Şöyle anlatalım; şu anda yüzde 33,5 prim oranımız ve insanlarımız genellikle ücretlerini gerçek ücretlerinden az bildirdikleri için gerçek oran yüzde 33,5 değil. Meselâ, 2000 YTL maaş veriyor. Yüzde 33 primden 660 YTL prim ödemesi lâzım. Ama o ücreti 1000 YTL gösteriyor. Böylece 333 YTL ödüyor. Yani bu ne demek, prim oranı onun için yüzde 33,5 değil, yüzde 17 demek. Diyelim ki, yüzde 33,5 olsun bu oran Avrupa ülkelerindekinden de çok yüksek değil. Bir de kayıtdışı istihdamın maliyeti yüzde sıfır. Yani kayıtlı çalışsan yüzde 33,5, kayıtsız çalışsan yüzde sıfır. Yüzde 33’ü yüzde 30-25’e düşürseniz bile alternatif maliyeti olan sıfırdan büyük olduğu için her zaman bu gündeme gelecektir yüksek diye. Ve prim oranlarını bırakın 5 puanı 10 puan düşürseniz bile iş verenler gelip de 10 puan düşmüş biz artık sigortalı yapalım demeyeceklerdir. Kayıtdışı çalıştırmanın cazibesinin önüne geçilmesi gibi cezaî yaptırımlar yok. Ülkemizde kamu istese kayıtdışılığı canı isterse bir ay içinde bitirme hakkını da elde edebilir. Bu yasal düzenlemelerle ve üzerine giderek ama bizi yönetenler de kayıtdışı sektörden geldikleri için zaten bizi yönetenler işadamları ve esnaflar olduğu için kayıtdışılığı onlar daha iyi bildiği için zaten onlar kayıtdışılığın önüne geçmek istemiyorlar. Sadece tavşana kaç tazıya tut diyorlar.
*İşsizliğin sebebi erken emeklilik diyebilir miyiz?
Piyasada yaklaşık olarak 3 milyona yakın çalışan emekli var. Ama kayıtlarda 1 milyon gözüküyor. Bu 2 milyon emekli kayıtdışı çalışıyor demek. Eğer bu kişiler istihdamdan çekilseler işsizlik oranlarımız yüzde 10’lardan yüzde 2’lere kadar çekilebilir. Bunların istihdamdan çekilmesi iyi birşey mi?
Tecrübeli eleman, işi bilen elemanlar bunlar. Piyasadaki işsizler ise tecrübesiz, eğitim almamış, kalifiye olmamış kişiler. Ben de işveren olsaydım emeklileri tercih ederdim. Bundan kurtuluşumuzun bir yolu yok. Tek yapabileceğimiz şey var kayıtdışının önüne geçebilecek tedbirleri almak.
* Bağ-Kur’lulardan sağlık primi bu yıl mı kesilmeye başlandı?
Bağ-Kur’lulardan sağlık priminin kesilmesi basının abarttığı olaylardan biri. Şöyle söyleyelim. Bağ-Kur’a sağlık sigortası geldiği yıldan beri emeklilerimizden her yıl emekli maaşının yüzde 10’u oranında kesinti yapılır. Sadece bu her yıl bütçe kanunlarına konuluyordu, 2008 Bütçe Kanununa koymayı unuttular. Unuttukları için sonradan bir kanun maddesi düzenlediler. Basınımız da bu yeni birşeymiş gibi ilk defa oluyormuş gibi üzerine atladı.
*Kıdem tazminatının kaldırılması doğru mu?
Kıdem tazminatı bazen bir ikramiye (emeklilikte), bazen bir güvence (işten atılma, işsiz kalma), bazen ücretin sonraya bırakılmış kısmı (Özellikle yurtdışına götürülen işçiler) ve bazen de tazminattır (Haksız olarak işten çıkarılma). Sosyal güvenlik reformu, ardından kıdem tazminatı ardından asgarî ücret gelecek. Ardından da mesai saatlerinin artması ve esnek çalışma saatleri diye kandırdıkları sistemler gelecek. Yine 18 saat çalışıp bir ekmek kazanacağımız dönemlere doğru gideceğiz. Nereye kadar? Duvara dayanıncaya kadar. Duvara dayanınca tarih tekerrür eder tabiriyle yeniden 150 yıllık bir dönem başlayacak.
FAİZDEN BESLENİYORLAR
* Faize verilen paraya kimse ses çıkarmazken, sosyal güvenlik açığı neden çok görülüyor?
Sosyal güvenlik fakire giden bir para yani sermayenin dağıtılması demek, faiz ise sermayenin bir yerde toplanması demek. İşte son 5 yıl içinde özel sektörün borcu, kamu sektörünün borcunun iki katına çıkarken kendi borcu da 15 kat artmış. Bunun sebebi şu: Bizim özel sektörümüz Avrupa’dan sendikasyon kredisi adı altında yüzde 6 ile para alıyor. Aynı parayı Türkiye’ye getirip Türk Lirası’na çeviriyor. Sonra devlete yüzde 16 veya yüzde 20 ile veriyor. Bu da faizin ülkemizdeki zenginler tarafından devlete verilen paradan elde edilen rakam olduğu ortaya çıkıyor. Aynı kişiler tarafından yönetildiğimiz için bundan şikâyet etmeleri bundan bir ıztırap duymaları beklenemez. Zaten yönetenler tarafından o paralar ceplere indirildiği için bundan da kimse şikâyet etmez. Şikâyetler de zaten basında duyulmaz. Basının sahipleri de zaten o faizden nemalanıyorlar. Burada kısılabilecek tek şey var, garibana giden kısım o da sosyal güvenlik açıkları. Garibana gidecek kısımdan ne kadar kesebilirsek o kadar kâr. Faizden gelebilecek para o kadar artar diyorlar.
*Fakirleri kapsayacak sosyal güvenlik reformu nasıl olmalı?
Şu anki sosyal güvenlik sistemimizde yapılacak çok küçük revizelerle çok küçük tamirlerle norm birliği sağlanabilir, hem de az gelişmiş olan bölgelerde yatırım yapacak işverenleri de teşvik eder hâle getirilebilir. Sosyal güvenlik sistemimizdeki az çalışana çok, çok çalışana az maaş sisteminden vazgeçilerek, kamu çalışanlarını koruyucu kollayıcı sistemi de Anayasa’daki 128’inci maddeyi kaldırıp nimet külfet dengesine dayalı bir sosyal güvenlik sistemi getirilebilir. Zira bizim sosyal güvenlik sistemimiz şu anda çalışmayı övmüyor. Çalışmayı teşvik etmiyor. Çalışmamayı teşvik ediyor. Böyle devam ederse o kendi kısır döngüsü içinde açıklarını daha da arttıracak.
*REFORM BÜYÜK AMAÇLARI ÖRTMEK
İÇİN BİR PERDE
*Hükümet neden küçük revizyonlarla düzeltmeyi tercih etmedi?
Küçük revizyonlarla büyük şeyler perdelenemez. Büyük revizyonlarla büyük amaçlar perdelenebilir. Perdenin arkasında büyük birşey varsa küçük bir perde kullanamazsınız. Perdenin arkasındaki amaç büyük olduğu için küçük perdelerle gizlenemez çünkü büyük amaçları var.
* Peki bu büyük perdenin ardında ne var?
Sağlık sisteminin özelleştirilmesi, sağlık pastasının 5 katına çıkarılıp emekli sisteminin daraltılmasındaki amaç özel hastanelerimizin ve ilâç endüstrimizin Avrupa ve Amerikan sermayesine açılması demektir. Çünkü onlar da çok büyük katma değer var. İlâçta ve sağlıktaki kâr oranlarını verebilecek bir sektör yok. O sektörde de para var ve çalıştıracak yer arıyor. Türkiye de onlardan birisi.
—Son—
|