İki yıl önce “Kaldı 9 yıl” başlığıyla Çanakkale Zaferi’mizi anlatabilmek adına eksik bıraktığımız bazı konulara dikkat çekmek istemiştim… Geride kalan 2 yıllık sürede hiçbir büyük adım atıldığına şahit olmadığımız için aynı noktaları hatırlatmakta fayda görüyorum.
Bu yıl Çanakkale Savaşlarının 93’üncü yıldönümünü kutlayacağız... Bu durumda, 2015’de, yani 7 yıl sonra bu muazzam zaferin 100. yıldönümünü idrak edeceğiz…
Elbette her geçen gün Çanakkale coğrafyasında fizikî bazı düzenlemeler yapılıyor… Oraları tam bir açık hava müzesi hâline getiriliyor… Ama yapılanları ve daha öncelikle zaferi anlatacak kültürel ürünlerin artması için resmî-gayr-ı resmî bir gayret görülmüyor…
Bundan 3 yıl önce, Çanakkale’nin 90. yıldönümü olmasından hareketle, o günlerde yayın hayatına yeni başladığımız Sarmaşık ,dergisinde birkaç sayı kutlamalarımızın biçimine, önümüzdeki 10 yılda yapılması gerekenlere ağırlık vermiştik… Ve “Hedefimiz, edebî ve mimarî âbideler olmalı!” başlığı altında demiştik ki; “Çanakkale Zaferi’nin 90. yılına, millet olarak tarihimizin en önemli dönüm noktalarından birine yeterince sahip çıkmayışımızın ayıbıyla giriyoruz. Yeni yeni belgeseller, kitaplar, çizgi roman ve çizgi filmler yapılmaya başlansa da ortaya çıkan eserlerin tümü olması gerekenin yanında çok yetersiz kalıyor.”
Aynı yazı içinde Mustafa Miyasoğlu Ağabeyim de; “Böyle büyük savaşların iki türlü âbidesi olur; biri mimarî, diğeri de edebi ve fikrî...” diyor ve ekliyordu: “Bir Çanakkale Savaşı filmini bile yapamayan toplum olarak, önce bunun edebiyatını ve belgesellere kaynak olacak dokümanları ortaya koymalıyız. Önümüzdeki 10 yılın, Çanakkale Savaşı ile bunun bizim için ne ifade ettiğini anlatan faaliyetlere ayrılması, yarışmalarla sanatçıların ve araştırmacıların desteklenmesi gerekir. Devlet ve TRT ile ilgili bakanlıkların her türlü mazereti bırakarak, ciddî projelerle, öz kaynak ve sponsor bütçeleri seferber etmeleri gerekir. Böylece 2015 yılında, Çanakkale Savaşı’nın 100. yıldönümünde büyük bir kütüphane oluşturabiliriz. Bunun için turizmle de ilgili olan bölgenin tarihiyle destanının yazılmasında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın görevi olduğuna inanıyorum. Önümüzdeki 10 yıllık dönem için Türkiye çapında bir kampanya yapılmalıdır. Çanakkale Savaşı’nın, sebepleri ve sonuçlarıyla dünya çapında büyük bir olay olduğu konusunda kimsenin kuşkusu yok. Bu savaş, Osmanlı’nın kazandığı son büyük savaş olarak bizde Cumhuriyet’in temellerinin atılmasına yol açtığı gibi, Avusturya ve Yeni Zelanda’nın da kurulmasına yol açmıştır. İngiliz sömürge toprakları olan bu bölge insanlarının zorunlu veya paralı asker olarak bu savaşa katılan fertleri, daha sonra söz konusu ülkelerin kurulması için öncülük etmiş, İngiliz yönetiminden temsilcilerle farklı taleplerle görüşmüşlerdir. Bir bakıma İngilizlere kafa tutabilmişler...
Bu savaşın hakkıyla anlatılabilmesi için Çanakkale Savaşı’na katılan insanların torunları Türkiye çapında yapılacak anma kampanyasına katılmalı, bakanlıklar, belediyeler ve özel şirketler imkânlarını seferber ederek önümüzdeki 10 yıl içinde bu savaşın bütün dünyaya tanıtılmasında her türlü yolu denemeli, üzerlerine düşen görevi yapmalıdır. Bu görev, bu topraklarda yaşama ve dünyada var olma hakkıdır... Yapılacak şeyler, Çanakkale Âbideleri kadar önemli kültür âbideleridir...”
Evet… Üzerinden 3 yıl geçti bu yazılanların… Söylenenlerin, olması temennî edilenlerin ne kadar yapılabildi sizce?
Elbette inkâr edecek değiliz ki; birbiri ardına Çanakkale Zaferini anlatan değerli kitaplar yayınlanıyor…
Özellikle sadece Çanakkale Zaferine odaklanan yayıncılığıyla özel bir övgüyü hak eden Yarımada Yayıncılık’ın detaylı ve titiz çalışmasını başlıbaşına alkışlamak gerek…
Ama… Âkif merhumun şehitlere seslendiği; “… yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana…” yaklaşımına uyacak olursak, yaptıklarımız yapmamız gerekenlerin yanında devede kulak mesabesindedir adeta…
Şikâyetimiz, karamsar görüntümüz ondan!
Başka alanlarda taklit ettiğimiz ülkelerin, tarihî olaylar karşısında neler yaptıklarına bakmalıyız en kestirmesinden… Her türlü olumsuzluklara, moral bozucu girişimlere rağmen bizler en azından şehitlerimize karşı kültürel ve edebî alanlarda görevlerimizi yerine getirmeliyiz…
Meselâ; Her fırsatta söylediğim gibi…
Amerika’nın sadece Vietnam günleriyle ilgili yaptığı sinema filmi ve televizyon dizilerinin binli rakamlarla ifade edildiği söylenir… Bu durumda bizlerin Çanakkale günlerimizle ilgili kaç tane televizyon dizisi, kaç tane sinema filmi yapmamız gerektiğinin hesabını varın siz yapın!
Kaldı ki tiyatroyu da unutmamak gerek.
Buradan; dindarlığı kimselere vermeyen, muhafazakârlıklarıyla övünen iş adamlarımıza hatırlatmak istiyorum ki…
Mevcut yasalarımıza göre, san’at ürünlerine yatırılan para vergiden düşülebilmekte… Buradaki amaç, sermaye sahiplerinin san’at ürünlerini desteklemesinin önünü açmaktır… Yasa çıkalı kaç yıl oldu, ama muhafazakâr iş adamlarından bu yönde bir kıpırdanma göremedik…
Reyting kaygısıyla yapılan birkaç televizyon dizisi, mevcut açlığa cevap verebilecek nitelikte de nicelikte de değil… Ama yine de hiç yoksa birkaç yüreği serinletiyorlar…
Cüneyt Arkın’ın; “Bu millet tarihini benim Malkoçoğlu, Kara Murat gibi filmlerimden öğrendi. Yoksa hepten tarihinden uzak kalacaktı…” gibi bir yorumu olmuştu birkaç sene önce…
Bu haklı yorumdan sonra, mevcut televizyon dizilerinin de tarihî gerçeklerle reyting kaygısı arasında yapabildikleri bile sevindirici bulunmalı…
Bu arada… Reha Muhtar Efendi’nin “laikçi” yaklaşımlarla, 80 yıl öncesinin Gaziantep’indeki çocukların kıyafetlerine bile müdahale etmeye cüret etmesine ise bulaşmak istemiyorum…
Bırakalım o “laikçiliği” ile ve cahilliğiyle baş başa kalsın!
Evet dostlar… Çanakkale Zaferi’mizin 100. yılını kutlamaya kaldı 7 yıl…
Çanakkale alanlarındaki fizikî iyileştirmelerin yanı sıra; son yıllarda artan çaptaki edebî, kültürel ve san’atsal çabalarımızla yetinmemeli daha da plânlı ve programlı biçimde sayılarını da kalitelerini de artırmalıyız…
Özellikle sinema ve tiyatro alanındaki çöllüğe dikkat çekerek diyorum ki; şehitlerimizin yüzüne bakabilmemiz için kaldı 7 yılımız…
16.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|