Ülkemizin laiklik konusunda model aldığı Fransa’nın aile hukuku açısından yaptığı ve yapmakta olduğu kanunlar ilgi çekici.
Medyadan takip ettiğimiz kadarıyla Fransa’nın bu uygulamalarını İspanya ve İtalya’da taklit etmeye çalışan hükümet yetkililerini, Katolik İspanyollar, İtalyanlar hemen her fırsatta “Fransa bize model olamaz!” diyerek protesto ediyorlar.
Bakın neden?
*Fransa’da 2006 yılında gayr-i meşrû doğan çocukların sayısı tarihinde ilk kez meşrû doğan çocukların sayısından fazla oldu. Doğan çocukların % 50.5’i evlilik dışı. Uzmanlar bu oranın önümüzdeki yıllarda daha da artacağını düşünüyorlar.
*Evliliği teşvik için ailelere verilen devlet yardımları büyük oranda tırpanlanmış durumda. Buna karşın 1999’da kabul edilen bir kanunla “sosyal dayanışma sözleşmesi” yapan çiftler, hukuken evli çiftlere benzer statüye kavuşmuşlar. Uzmanlar bu durumun nikâhsız yaşamı kolaylaştırdığını ifade ediyor. (Hürriyet, 16 Ocak 2008)
* Ve şimdilerde Cumhurbaşkanı Sarkozy, noter huzurunda boşanmayı mümkün kılan bir reform üzerinde çalışıyor. Reformun amacı boşanmaları noterlere kaydırarak mahkemelerin yükünü azaltmak, çiftleri avukat masrafından kurtarmak, boşanmayı kolaylaştırıp hızlandırmak. “Evlilik noterin bitirebileceği bir sözleşme değildir, mahkeme olmadan boşanma da olmaz!” diyen hukukçular ise bu durumu protesto etmekteler. (Hürriyet, 2 Şubat 2008)
Fransa’daki bu uygulamaları okuyunca, Bediüzzaman Hazretlerinin Hanımlar Rehberi’ndeki ifadesiyle “Nikâh yolunu kapatıp fuhuş yolunu açan” mimsiz medeniyet tanımlamasını hatırlamamak mümkün değil.
Kendi yaralarına merhem bulamayan bir ülkeyi rehber olarak seçmekse, size gayr-i ihtiyârî “Kılavuzu karga olanın…” sözünü hatırlatmıyor mu?
Kadının korkağı makbuldür
“Allah’a şükür geceleri sokakta yürümek
zorunda kalmıyorum. Bunun için
çok şanslıyım.”
Bu sözler İngiltere İçişleri Bakanı Jacqui Smith’e ait. Bakan, Sunday Times’a verdiği röportajda karanlık çöktükten sonra kendisini Londra sokaklarında güvende hissetmediğini, sokaklarda yürümekten korktuğunu söylüyor. Zengin ve lüks ya da yoksul semtlerde geceleri yürürken tedirgin olduğunu ifade ediyor.
Bu satırları okuyunca “Kadında cesaret kötü hasletlerdendir” düsturu zihnimden geçiyor, “Geceleri de sokaklar bizim olmalı!” kavgası veren feministleri hatırlayıp gülümsüyorum.
Yusuf ile Züleyha, şefkat ile aşk
Kaynağını Kur’ân-ı Kerim’deki Yusuf Sûresinden alan, “Kıssaların en güzeli” olarak nitelendirilen ve yüzyıllar boyunca Arap, Fars, Türk edebiyatına konu olan bir aşk hikâyesi. Leyla ile Mecnun, Tahir ile Zühre, Kerem ile Aslı gibi…
Peygamber bir babanın oğluna olan şefkati, mukabele isteyen aşkı uğruna türlü hileler yapan bir kadın, kardeşlerini kuyuya atacak ve peygamber babalarına yalanlar uyduracak kadar kıskanan ağabeyler, Mısırlı kadınların dedikoduları, yedişer sene süren kıtlık ve bolluk yılları, rüyaların mucizeli yorumları, kuyu dibinden Mısır Azizliğine uzanan, ama iffet ve sabırdan hiç taviz verilmeyen maceralı bir hayat.
Hz. Yusuf’un (a.s.) kıssası gerçekten, kıssaların en güzeli…
Bediüzzaman Hazretleri Risâle-i Nur’larda Züleyha’nın Hz. Yusuf (a.s.) ile aralarında geçen bu maceralı hayata hiç değinmeden, Züleyha’nın aşkı ile Hz. Yakub’un oğluna duyduğu şefkati karşılaştırması, şefkatin aşktan da üstün olduğunu sık sık vurgulaması, insanın yüreğine dokunan ne muhteşem bir tesbittir! (Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbât, s. 35)
Sadece sevgilisini düşünüp her şeyi aşığına feda eden, aşkını yüceltmek uğruna başkalarını ayaklar altına alan anlayışı, Bediüzzaman, nübüvvet makamına uygun görmez ve bu konuda “tekellüflü bir tevil” yaptığını belirterek İmam-ı Rabbani’nin yorumuna karşı çıkar.
Şefkat halistir, karşılık beklemez, temizdir, makam-ı nübüvvete lâyıktır.
O yüzden Hz. Yakub’un (as) oğlu Hz. Yusuf’a olan şefkati, Züleyha’nın Hz. Yusuf’a olan aşkından üstündür!
Evet, şefkat aşktan üstündür.
16.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|