Birgün Allah Resûlünün yanından bir cenaze geçti. “Bu ölü ya rahata ermiştir ya da başkaları ondan rahata ermiştir” buyurdular.
“Rahata ermiştir veya başkaları ondan rahata ermiştir ne demek ya Resûlallah?”
Şöyle açıkladılar Kâinatın Efendisi (a.s.m.): “Mü’min bir kul öldüğü zaman dünyanın sıkıntı ve ıztıraplarından kurtulur, rahata erer. Günahkâr kula gelince insanlar, memleketler, ağaçlar ve hayvanlar onun kötülüğünden kurtulur, rahata ererler.”1
Evet, insan ölünce ya kendisi rahata erer, ya da çevresindekiler.
Hz. Ali’nin “Öldükten sonra da yaşamak istiyorsanız faydalı bir eser bırakınız” dediği gibi, organ, duygu ve yeteneklerini yerli yerinde kullanan insan hiç şüphesiz rahata eren insandır. Çünkü çileli dünyanın bin bir türlü sıkıntı ve ıztıraplarından kurtulmuş, huzura ermiştir.
Ya onun bunun canını yakmış, onu bunu üzmüş, vurmuş, kırmış, yakmış, yıkmış, incitmiş, zararı sadece insanlara değil, memlekete, hatta bitki ve hayvanlara kadar uzanmış, bir türlü rahat yüzü göstermemiş, herkese illallah dedirtmiş bir insanın ölümü de gerçekten onun şerrinden bir kurtuluş olur.
Birincisi insan şeref ve onuruna yakışır tarzda bir hayat sürmüş, baha biçilmez bir nimet ve sonsuz bir hayatı kazandıracak değerde olan ömür sermayesini değerine uygun şekilde kullanmış, kendisi gibi başkalarının da mutlu olmasını sağlamıştır.
Hayat güzel, nefis bir nimettir onun için. Onu bir lütuf ve ihsan-ı İlâhî olarak görmüş, hakkını vermeyi bilmiştir.
Evet, Allah yolunda kullanılan hayat kıymetlidir. Bakî yoluna sarf olunan her şey beka bulur.
Hz. Ali “Faydalı bir eser” bırakmaktan söz etmiyor muydu?
Her şeyden önce ömür dakikalarını bakî olan Allah yolunda sarf eden bir insanın hayatı harika bir eserdir. Her şey kullanılış maksadı ve niyete göre anlam ve değer kazandığına göre, bundan daha önemli bir eser olamaz. Ebedî saadeti kazandıran bir ömürden daha kıymetli hangi eser vardır?
Hayatını dünyada bulunuş maksadına, misyonuna uygun şekilde kullanan; sevgi, saygı, şefkat, insanlık ve fazilet abidesi olan insanlar gönüllerde taht kurmuş, ölümlerine canlı-cansız her şey hüzünlenmiştir. Bunlar öldükten sonra da yaşamayı başaran insanlardır. Maneviyat büyüklerinin asırlar geçse de unutulmamalarının temelinde bu yok mudur?
Daha yaşarken bıktıran, usandıran, ölümü istenen, yokluğu arzu edilen, söz ve davranışlarıyla huzuru kaçırmış bir kişi olmak da gerçekten büyük bir felâket. İnsanlar, dağ, taş, ağaç ve hayvan, hatta her şey kâinatın düzenini bozan böylesi bir mikroptan kurtulurken bayram havası yaşarlar.
22.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|