İnsanın içinde kıskançlık varsa elbetteki elini, ayağını, gözünü, kulağını atamayacağı gibi onu da kalbinden söküp atamaz. Ama yönünü başka tarafa çevirebilir. Bizden istenen de zaten budur.
Kâinatın Efendisinin (asm) ümmeti adına korktuğu noktalardan birisi bu duygunun kötüye kullanılmasıydı. Şöyle buyururlar: “Sizden önceki ümmetlerin önüne dünya kapıları açıldı. Başkalarını kıskanıp yok oldular. Onlar gibi sizin de helâk olmanızdan korkuyorum.”
Başka bir hadis-i şerifte ise, “Ateş nasıl odunu yer bitirirse, hased de iyilikleri öyle yer bitirir” buyururlar.
Ayrıca hasedle imanın bir arada bulunmayacağını bildirirler ki, hasedin, ya îmansızlıktan, ya da îmanın zayıflığından ileri geldiğini, ikisinin karanlık ve ışık gibi gerçek anlamda bir arada bulunamayacaklarını öğreniriz.
O halde bir mü’min için geriye onun kötüye kullanılmasından kurtulmaktan başka çare kalmaz.
Hasan-ı Basrî, kıskanç birini kıskançlığın kıskacından şöyle kurtarmaya çalışmıştı: “Ey insanoğlu! Kardeşine niye hased ediyorsun? Eğer o verilene lâyıksa, Allah’ın ihsanda bulunduğu kimseye kızmaya ne hakkın var? Yok lâyık değilse Cehenneme gidecek bir insanın neyini çekemiyorsun?”
Düşmanlığın hasedden geldiğinde bütün bütün azap olduğunu, kıskanç kimsenin kendine zarar verdiğine dikkat çeken Bediüzzaman, Uhuvvet, yani Kardeşlik Risâlesi adını verdiği eserinde kardeşlikte yaralar açan hasetten kurtulmanın çarelerini gösterirken hasetçi kimsenin haset ettiği şeylerin âkibetini düşünmesini ister. Anlayacaktır ki rakibindeki dünyevî güzellik, kuvvet, mertebe ve servet fanidir. Faydası az, zahmeti çoktur. Uhrevî meziyetlerde kıskançlık ederse zaten onlarda haset olamaz. Eğer onlarda haset yapsa, ya kendisi riyakârdır, ahiret malını dünyada mahvetmek ister; veyahut haset ettiği kimseyi riyakâr zanneder, haksızlık eder, zulmeder.
Kıskanç kişi hasmına gelen musibetlerden memnun ve nimetlerden mahzun olur, yaptığı iyiliklerden dolayı Kader ve rahmet-i İlâhiyeye küser. Âdetâ Kaderi tenkit ve rahmete itiraz eder. Kaderi tenkit eden ise başını örse vurur kırar, rahmete itiraz eden de rahmetten mahrum kalır.
Hasedden korunan kimse ise Cennetle müjdelenir. Peygamberimiz (asm) bir toplulukta üç gün üst üste Cennetlik bir adamın geleceğinden bahsetmişti. Üç gün de aynı adam çıkageldi. Abdullah bin Amr’da merak uyanmış, gitmiş, araştırmış.
Ne meziyeti vardı ki Cennetlikti bu kimse? Sebebini sorduğunda adam, “Ben,” demiş, “Hiçbir Müslümanı aldatmayı düşünmem ve Allah’ın takdir ettiği bir maldan dolayı da kimseye hased etmem.”
Azmî ne güzel özetlemiş:
Nimetine kimsenin etme hased
Kadir isen kıl hased bâbını sed [hased kapısını kapa].
21.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|