Rakseden çiçekler mi, yoksa sahraların rengârenge büründüğünü gören aşıklar mı? Arılar, kelebekler, kuzular, kuş ve kuşcuklar mı? Veya çiçeklenen çemenlerin karşısında hayretini teskin edemeyen şeydalar mı?
Çiçeklerin raksını çok yaşadınız, ama hatırlayamıyorsunuzdur. Belki de ömrümüzün seneleri boyunca, mevsimi gelince karşımızda raksede durdular, lâkin farkına varamadık. Bakmakla görmenin farkını en iyi siz bilirsiniz...
Bahar çiçekleri diyebileceğimiz gibi, Mart çiçekleri de diyebilirsiniz. Günde elli kez farklı elbiselere bürünebilir misiniz? Veya çok sevdiğiniz yavrunuza günde elli çeşit giysiler... Şu günlerde sükûneti yaşadığım odamın penceresinden havanın sabahtan akşama kadar giyip çıkardığı elbiseleri sayıyorum. Belki de elli çesit... Kaç kez yüzünü astığını ve kaç kez tebessümünü... Gülücüklerine kuşlarla birlikte takılıyorum ki, bulutların dik dik bakışlarıyla teşebbüsüm akîm kaldı. Celâlinden ürküp odama dönerken yeniden bir tebessüm tufanı... Penceremden desen desen çiçeklerin resmini gördüm. Dünyanın gelmiş geçmiş bütün çiçeklerinin beyazlara bürünerek yere indiklerini... Nokta nokta çiçeklerden, badem-zerdalilerin ki kadar çeşit çeşit... En şa’şaalı kristallerden güzeller güzelinin yanağından rengini alan goncalara kadar değişen sayısız çiçek... Muhteşem bir gösteri başlıyor. İnsanların ellerinden çıkan sahneler, dekorlar ve kostümler de insan gibi nakıs, yarım ve çok yetersiz. Bir sahneyi görecektiniz… Milyarların bu küçücük sahnedeki raksını... İnişler çıkışları takib eden uçmalar... Bazıları cûş u huruşla konarlarken ağaca, çimen ve dallara; bazıları nereye konacağına karar verememiş mütereddit kelebekler gibi daldan dala kanat çırpıyor. Ya sonra? İp ip sıralarını bozmayan çiçeklerin mevlevî semasına kalkışları… Sonra dağılıp toplanan mütenasip kümeler… Ortalarında serzakirler… Ayinin ne zaman ve nerede biteceğini artık merak etmiyorsunuz. Kulübeciğim müsaade etseydi onlara iştirak edecektim. Hz. Âdem (a.s.) babamızdan kıyamete kadar gelen insanların bütün raks çeşitlerini odacığımdaki pencerecikten seyrettiğime inanıyorum. Ne kadar şükredilse az değil mi?
Sonra her bir çiçeğin elinden tutmuş bir meleği düşündüm. Süleyman Çelebi merhum bu manzarayı mutlaka bir başka nazmederdi. Kar çiçeklerin raksı bazen de meleklerin raksına dönüşüyor, düşündüğünüz de. Semayı ve semamızı dolduran bu kadar Mart çiçeklerine nezaret eden Hz. Mikail’le bu manzarayı düşünmek, belki de en makulu olsa gerek. Günde elli defa farklı giysi, farklı renk, farklı figür, farklı raks ve farklı imaj ile sizi raksa davet eden şu çiçeklerin, hiçbir şeyi üşütmedikleri dikkatimi çekti. Hem çiçek üşütür mü? Çiçek baharın habercisi değil mi? Ağaçların, budakları, çemen ve nihalleri kış uykusundan uyandırmak üzere adeta bir merasim çerçevesinde raksediyorlar. Çiçeklerin buselere dönüştüğünü de düşünebilirsiniz... Uyuya kalan sevgilileri baharın fecrinde uyandıran buseler... Buselerin konduğu noktalardan hayat çiçek çiçek fışkırmayacak mı? Tabiatın; bahar sabahında, Mart çiçeklerinin raksında ve yine onların buseleriyle uyandığını söylemek mübalağa mı olur acaba? Boyları, desenleri, figürleri ve raksları birbirinden farklı olan bu muhteşem gösterinin bir sahnecikle biteceğine inanmak nahoş bir duygu olsa gerek. Bu kadar ince, nazik, nazenin ve her türlü estetik duyguyu tatmin eden tabloyu hazırlayanın, aynı tabloyu bir tarafa atacağını ve bu gösteriyi bir daha yaşatmayacağını düşünmek ruhun ıztırabı olsa gerek… Bu seyri bize yaşatan, bize ıztırabı yaşatmayacaktır… İnşallah!
Bahar çiçeklerinin raks musikîsini besteleyen “Ezelî Bestekâr”ın nefha nefha tabiata akan diriltici nefesini düşünenler, yanlış düşünmüyorlar kanaatindeyiz. Musikînin sihriyetini bilmeyenler, Mezamir-i Davud’i (a.s) dinlemiş çiçeklere ve o çiçeklerin aşıklarına sorsunlar. Sur-u İsrafil ruhumuza hep celâlli mi üflenmiş ki ismini duyduğumuzda ürperiyoruz? Ya Cemali yok mu bu sur’un? Ve bütün zamanlarda bu haşmetli sura yalnızca iki kez mi üflenecek? Belki de o Sur’a her bahar üfleniyordur. Çiçeklerin raksındaki fon musikîsi o olsa gerek… Yalnız bu gösteride bestelenmiyordur. Toprağın gerinerek uyanışında, tomurcukların ilk tatlı bakışlarında ve daha doğrusu bütün tabiatın bu yeni sabahındaki ezanları hep o sur'dan olsa gerek…
Çiceklerin raksında gizlenmiş yeşil sahraların varlığıyla Elhamdülillah mutluyuz bugün. Ruhlarımızı, şevkle baharları temaşaya çağıran bu davetin güzelliğine ne denilir ki… Bu muhteşem raksı seyrederken, baharları karşılamak üzere soğuk gezegenimizden uçup giden kelebekleri de rahmetle anmak dileğiyle…
17.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|