Siyasî partilerle ideolojik gruplar arasında sık sık gündeme gelen bir tartışma var: "Kim daha Kemalist, kim daha Atatürkçü?"
Hem öylesine büyük bir tartışma konusu ki, Taha Akyol bile bu işe ciddî ciddî kafa yordu ve sonunda "İyi Ama Hangi Atatürk?" sorusunun cevabını bir kitap hacminde aramaya koyuldu.
Âşikâr belli ki, zıt kutuplarda göründükleri halde, "Ben daha Kemalistim, ben daha Atatürkçüyüm" diye iddiaya tutuşan şahıs ve gruplar var.
Ne var ki, bu tür söz ve iddialar bazılarına yarıyor ve yaraşıyor olsa da (Halk Partililer gibi), bir kısmına, hele hele dindar geçinenlere hiç mi, hiç yakışmıyor. Dahası, hiç yaramıyor; aksine zarar veriyor.
"İslâmcıların lideri" olma iddiasıyla siyasete atılan Necmettin Erbakan, "Atatürkçülük"te rakip tanımaz bir edâ ile konuşuyordu.
Hatta Anıtkabir'e gidip ruhuna Fâtihalar okuduğu ve "Sağ olsaydı, bizim partiden olurdu" diyecek kadar ileri gittiği halde, yine de inandırıcı olmadı, olamadı.
Üstelik, tam aksi yöndeki tepkilere, reaksiyonlara hedef oldu.
Demek ki, bu tarz söylemler ona ve onun gibilere yaramıyor ve de yakıştırılamıyor.
Gariptir ki, Erbakan'ın inişe ve finişe geçmesine paralel şekilde siyaset sahnesinde boy göstermeye başlayan muhafazakâr AKP'lilerden de, hemen her fırsatta "Kemalist" olduklarını, hatta kendilerinin "CHP'lilerden daha çok Atatürkçü olduklarını" söyleyip duranlar var.
Ancak, diğeri gibi bunların yaptığı da işe yaramadı. Yaramaz da.
Evet, Kemalistlik iddiası Halk Partisinin kurmaylarına yarıyor ve de yakışıyor. Üstelik, onlara avantaj da sağlıyor. (Ortada 85 yıllık bir realite var.)
Fakat, onların dışında kalanların hiçbirine ne bir fayda sağlıyor, ne de yakışık alıyor.
Bu vâdide ne yapsalar nâfile.
Boşuna yorulmasınlar. Kaldı ki, hiç yaranamazlar; şimdiye kadar yaranamadıkları gibi...
Son dakika
Meclis (nasıl da) çalışıyor
Millet Meclis'i zor günler geçiriyor. Sebepler mâlum...
Ama, yine de boş durmuyor. Çalışıyor ve güzel bazı gelişmelerin kapısını aralıyor.
Bir önceki dönemin sonunda "Cumhurbakanının halk tarafından seçilmesi kànunu"nu çıkartan Meclis, şimdi de "Siyasî partilerin kapatılma(ma)sı" meselesi üzerinde çalışıyor.
Bunlar hoş, güzel şeyler elbet...
Hoş ve şık olmayan ise, bu tarz ciddî çalışmaların tam da "yumurtanın gelip kapıya dayandığı" esnada yapılmasıdır.
Tarihin Yorumu 21 Mart
Bir tazelenmektir Nevrûz
Her yılın 21 Mart'ında çeşitli şenlikler ve etkinliklerle idrak edilen Nevrûz Bayramı, temelde "İlkbaharın başlangıcı" ve "mahlûkatın bayramı" olarak bilinir.
Bu fıtrî bayramın mânâ ve mahiyetinin bir takım siyasî veya ideolojik maksatlarla gölgelenmeye, yahut rayından saptırılmaya çalışılması, bizleri menfî yönde etkilememeli ve reaksiyoner tavırlar takınmaya sürüklememeli.
Zira, işin içinde siyasî ve ideolojik kaygıların hiç olmadığı zamanlarda da Nevrûz Bayramı hem çok geniş bir coğrafyada idrak ediliyor, hem de bu bayrama sosyo–kültürel hayatta ayrışma yerine kaynaşmanın sıcak bir vesilesi nazarıyla bakılıyordu.
Nevrûz–u Sultânî
Bediüzzaman Hazretlerinin "Nevrûz–u Sultânî" diyerek "mahlûkatın bayramı" mânâsıyla baktığı Nevrûz günü hakkında, birçok edib ve şairin de methiye ve güzelleme tarzındaki eserlerine şahit olmaktayız.
İşte nice şiirlere ve türkülere de konu olan Nevrûz Bayramı ile ilgili eserlerden birkaç örnek:
Sultan Nevrûz günü canlar uyanır
Hâl ehli olanlar nura boyanır
Muhib olan bu gün ceme dolanır
Himmeti erince Nevrûz sultanın
Âşık olan canlar bugün gelirler
Sultan Nevrûz günü birlik olurlar
Hallâk–ı Cihan'dan ziyâ bulurlar
Himmeti erince Nevrûz sultanın
(Anonim bir "Nevrûziyye"den)
* * *
Dağlar, taşlar selâm durur bugüne,
Sular çağlar hurûş eyler bugüne,
Nebat coşar, kıyâm eder bugüne,
Hoş geldin baharın sultanı Nevrûz.
Kırklar, üçler, beşler ile derilir,
Hızır–İlyas dahi onda görülür,
Derviş olanlara berat verilir,
Hoş geldin baharın sultanı Nevrûz.
Sevinç gözyaşını döker mevcudat,
Geniş sahrâlardan kopar bir feryât,
Yeryüzünde bayram ediyor nebat,
Hoş geldin baharın sultanı Nevrûz.
(Yoksul Derviş’ten)
* * *
Son olarak, yine bir Nevrûz gününde (21 Mart 1973) vefat eden son yüz yılın en güçlü halk ozanlarından Âşık Veysel'in konuyla bağlantılı bir türküsünü paylaşalım sizinle:
Çiğdem der ki ben alâyım
Yiğit başına belâyım
Hepisinden ben alâyım
Benden alâ çiçek var mı
Al baharlı mavi dağlar
Yârim gurbet elde ağlar
Lâle der ki behey Tanrı
Neden benim boynum eğri
Yârdan ayrı düştüm gayrı
Benden alâ çiçek var mı
Nevrûz der ki ben nazlıyım
Sarp kayalarda gizliyim
Mavi donlu gökyüzlüyüm
Benden alâ çiçek var mı
Sümbül der ki boynum uzun
Yapraklarım düzüm düzüm
Beni ak gerdana dizin
Benden alâ çiçek var mı
21.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|