Demokrasilerde şahıslardan ziyade şahs-ı mânevîler, topluluklar, gruplar, yerleşik teâmüller esas olduğu halde bizde bir, evet sadece bir kişi bile bütün dengeleri alt üst edebilecek konumda ve kudrette vaz edilmiş. Her şey, bir kişinin iki dudağı arasında.
Bu son kapatma dâvâsı vesilesiyle demokrasimiz ve demokrasi anlayışımız bir kere daha sınavdan geçecek. Ne kadar olgun ve kâmil bir demokrasimiz olduğunu Anayasa Mahkemesinden muhalefet partilerine; medyadan ÜAK üyelerine, Danıştaydan Sayıştaya; düğünlerden derneklere kadar bir kez daha belki de son kez göreceğiz.
Bu soruşturma, kapatma dâvâsı vesilesiyle paraları, milyar dolarları kimlerin götürdüğünü de izlemek lâzım. En çok bunu merak ediyorum. Çünkü bir cinayet işlendiğinde katil kim sorusu kadar önemli ikinci bir soru ve sorun daha vardır: “Bu cinayet kimin işine yarar?” Ekonomist değilim, ama ekonomistlerden ricam, bu borsa-dolar-faiz zincirinde kimler, nelerden ne kadar kazandı bir inceleseler memlekete faydası olur.
Kapatma ihtimaline karşılık milletin öfkesi burnunda. Ama birileri olanca tahrik ve umarsızlığıyla “Sakin olun!” diyor. Millet rahmetli Menderes’in “Bebek dâvâsı-Köpek dâvâsı” gibi sudan bahanelerle, çok özel kurulmuş Yassıada Mahkemelerinin yargı anlayışını gördükten sonra bu tür sudan gerekçelerle bir partinin kapatılması ihtimaline karşılık öfke göstermesin de zil takıp oynasın mı?
Türkiye’de herkes hürriyeti, adaleti, hakkı, hukuku sadece kendisi için istiyor. Başkaları için istemiyor gibi bir tavır sergilemekte. Başkaları mağdur edildiğinde umursamamakta, en azından sessiz kalıp seyretmekte, “Bundan ne kazanırım hesapları?” yapmaktadır. Oysa ki herkes için hürriyet, özgürlük, hak, hukuk istemeli ve bunların teminine destek vermelidir.
Bu dâvâyı bir çok alanda başarısızlığı görülen AKP’nin mahallî seçimlerde oy patlaması yapabilmesi için bir lütuf sayması iki ihtimali akla getiriyor. Eğer bu projenin içindeyse AKP’ye eyvahlar olsun. Eğer dışındaysa yine hem vah, hem de eyvahlar olsun. Çünkü bu durumda her iki ihtimal de siyaseten ipin ucunun başka yerlerde olduğunu gösterir.
AB’nin bütün katmanlarda AKP’ye destek vermesi, kapatma peşinde olanları kınaması ve ayıplaması gösterdi ki, AKP AB’ye girişi hızlandırmak için elinden geleni yüzde yüz değil, yüzde bin uygulamaya koymalı. “Kopenhag kriterleri olmazsa Ankara kriterleri olur” diyen sayın Erdoğan’a hangi merkezli kriterlerin daha ehven-i şer olduğunu inşallah gösterecektir. AB’ye giriş bu tür şoklamalarla engellenirse nerelere kayacağımız bir hesap edilsin. Tüyler ürpertici sonuçlar görülecektir.
AKP, eğer bu dâvâ sürecinde 301. maddeden, başörtüsünden, anayasa değişikliğinden vazgeçerse, bu demektir ki birileri aba altından sopa gösterip gözdağı vermektedir. AKP’nin direnci, ne kadar “Demokrat Misyon,” ne kadar “Millî” misyon, ne kadar “İttihatçı” misyon partisi olduğunu da gösterecektir. Kafası karışıklar için bir yol haritası olabilecektir.
Hukuk herkese lâzımdır. Şemdinli-memdinli dâvâlarında gösterilen sessizlik, 301. madde gibi konularda gösterilen mülâyemet ve teslimiyet gösteriyor ki “Aç canavara tahabbüb, onu merhametini celb etmek yerine, iştihasını kabartır. Adamı yer. Bir de diş kirasını da ister” kaidesi her zaman geçerlidir. Alttan aldıkça birileri üstüne çıkar.
AKP, bundan böyle tabana ait ya da tabana aitmiş gibi gösterilen sivri söylemcilere, kasıtlı ve planlı gövde gösterisinde bulunanlara, kısaca partiyi şâibeli hale getirmek isteyen ve “dost görünen düşman”larına tüm teşkilâtlarında ve ünitelerinde dikkat etmeli. Malzeme üretim merkezlerini istihaleden geçirmeli.
Son söz karşıya: Bir kişiyi kimse rezil edemez. Bir kişiyi ancak bizatihî yine kendisi rezil edebilir. Başkalarını suçlamayın. Kendinize bakın.
NOT: Tüm okuyucularımın ve kardeşlerimin geçmiş Mevlid Kandilini tebrik eder, duâlarını beklerim.
20.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|