AKP Eylül’de ve Ocak’ta başörtüsünü iki kez gündeme getirdi. İlkinde sorunu yeni anayasa ile çözmekten söz ederken, ikincisinde anayasayı beklemeden halletmeye soyundu.
Ve ikisinde de Yargıtay Başsavcısı tarafından ikaz edildi. İlk uyarının ardından, hükümet yeni anayasa projesini “rölanti”ye aldığını açıkladı.
Gösterdiği gerekçe, evvelce 301’de yaptığı gibi, uzlaşma konusunda topu STK’lara atmaktı. Sınırötesi operasyonun öne çıkması da bu manevranın kamufle edilmesine yardımcı oldu.
Konunun askıya alınmış gibi göründüğü bir noktada Başbakanın Madrid’den yaptığı “Velev ki türban siyasî simge olsun” çıkışı, ortamı yeniden hareketlendirdi. MHP ile birlikte üretilen formülle, yasağın üniversitelerde sınırlı olarak kaldırılması öngörüldü. Başsavcı yine uyardı.
Bu uyarıya rağmen formülün Meclisten ve Çankaya onayından geçirilerek “yürürlüğe konulması” ise, Başsavcıyı uyarının ötesine taşıdı.
AKP’ye açılan kapatma dâvâsı bunun ifadesi.
Ancak burada dikkat çeken bazı hususlar var.
Bir defa, iddianamenin, içerdiği yaptırım talebinin ağırlığıyla mütenasip bir ciddiyet ve özenden yoksun olduğuna dair eleştiriler yaygın.
Bu eleştirilerin dayanaklarından bazıları, dosyadaki “belge”lerin çoğunun yine gazete kupürlerinden oluşması, iddiaların zayıflığı ve tutarsızlığı, Dışişleri Bakanı olduğu dönemdeki bir tasarrufundan dolayı Cumhurbaşkanı hakkında siyaset yasağı istenmesi gibi noktalar...
Öyle ki, Anayasa Mahkemesinin bu yetersiz iddianameyi reddetmesi çağrıları yapılmakta.
Başörtüsünü üniversitelerde serbest bırakma düşüncesiyle gerçekleştirilen iki maddelik anayasa değişikliğinin iptali veya yok sayılması ve yürürlüğünün durdurulması talebiyle CHP ve DSP’nin yaptığı başvuruyu ânında kabul eden Anayasa Mahkemesinin, kapatma dâvâsında acele etmeyip işi ağırdan alan bir tavır sergilemesi de dikkatleri çeken bir başka ilginç durum.
Mahkeme Başkanıyla vekilinin açıklamalarına göre, iddianamenin kabul veya red kararı, yapılacak ilk incelemenin sonucuna bağlı olarak, en geç bir hafta veya on gün içinde verilecek.
Bir diğer husus, kapatma dâvâsının gerek iç, gerekse dış kamuoyundan son derece yoğun tepki alması. Devrimbazlar cephesinin iyice marjinalleşen bazı sözcüleri dışında, bu girişimi savunan neredeyse hiç yok, ama eleştiren çok.
Bütün bunları birleştirerek ve özellikle iddianamenin aceleye getirildiği, buna karşılık Anayasa Mahkemesinin işi ağırdan aldığı izlenimiyle olaya bakıldığında şöyle bir sual akla geliyor:
Acaba kapatma dâvâsı önceki iki uyarıyı dikkate almayan AKP’ye karşı yeni ve daha ağır bir baskı aracı olarak kullanılmak için mi açıldı?
İktidar partisini “devlet” tarafından istenen çizgiye çekmek ve orada tutmak için, kapatma baskısını daha ileri bir boyuta taşımak, böylece işin “ciddiyet”ini daha kuvvetli ve vurgulu şekilde anlatmak gibi bir maksat mı güdülüyor?
İddianame geri çevrilir mi? Zor. Peki, AKP'yi kapatmak yerine Hazine yardımını kesme kararı tercih edilir mi? O da mümkün ve muhtemel.
Mahkemenin başörtüsüyle ilgili iki maddelik anayasa paketi için vereceği kararda bu soruların cevabına da ışık tutacak ipuçları yer alabilir.
20.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|