Ömrü boyunca iman ve imanın bir özelliği olan insan hak ve hürriyetleri için mücadele veren Bediüzzaman, “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam!” der.
Evet, Türkiye’de, önceliği ekonomiye, ekmeğe verip; hak ve hürriyetler adına bir şey yapmayanlar; veya bir adım atıp, hemen ric’at edenler İslâm âleminin ve hürriyet kahramanlarının verdiği hak ve hürriyet mücadelesinden ders almalı değil mi?
Ki, ekmek de, ekonomi de ancak hürriyet zemininde gelir. Çünkü, insanın kabiliyetleri ancak hür zeminde inkişaf eder. Teknolojik ve ilmî gelişmeler de ancak düşünce, inanç, okuma ve eğitim hürriyetinin olduğu yerde inkişaf eder.
İnsanlık ve İslâm tarihine bakınız: Ne zaman hak ve hürriyetler kemâliyle işlediyse, ilmî, teknolojik gelişme, zenginlik ve refah da o nisbettededir. İşte Asr-ı Saadet, İşte Endülüs Emevî devleti, İşte Abbasi, İşte Selçuklu, İşte Osmanlı vs. Ne zaman Müslümanlar İslâmiyete sarılmış, hak ve hürriyetlere (kul hakkına) riâyet etmişse yükselmişlerdir. Ne zaman İslâmiyetten uzaklaşmışlarsa, belâlara, musibetlere maruz kalmış, gerilemişlerdir.
Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu yaşasak; tekrar eski satvet ve haşmetimize kavuşacağız. Ve ne vakit İslâmın güzelliklerini fiillerimizle göstersek, Avrupa ve dünyanın diğer kıt’aları da dalgalar halinde İslâmiyete girecekler…
Zira, hürriyette/meşverette bir adam, bin adam kadar iş görebilir. Şeriatın üsûlüne göre yapılan meşveret, baskı ve tahakkümün belâsından kurtarır.1 Meşverette batıl, hak sûretini giymekle fikirleri aldatmaz.2 Meşveretin (şeffaflığın, çok sesliliğin, katılımın) hüküm sürdüğü yerde, şüphelerin hükümleri (ve yeri) olmaz; bâtıl hak sûretini giymekle fikirleri aldatamaz.
Zira, hakikî, samimî bir ittifakta (bir fikir alış verişinde) herbir fert, sâir kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın herbiri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.3
Asya’nın, İslâm âleminin tali, taht ve bahtının anahtarı meşveret,4 şeffaflık, demokrasi, hürriyettir. Eğer hürriyeti, meşveret-i şer’iyenin terbiyesine verse, bu milletin eski satvet ve kuvvetini ihyâ edecektir.5 Ve huzur ile saadeti kazanacaktır. Zira, meşveret/hürriyet, mutluluk sebebidir.6
Kur’ân’da, “Bir toplum kendini değiştirmedikçe, Allah onları değiştirmez!”7 diye bu hakikat nazara verilir.
Kendimizi değiştirmemiz için okumamız gerekir. Okumak için, hür olmamız ve meşrutiyete/hürriyete sahip olmamız gerekir. İnanç, düşünce ve fikir hürriyetine sahip olursak, istidat ve kabiliyetlerimizi geliştiririz. O zaman da terakki eder, yükseliriz.
Okumalı, haklarımızı öğrenmeli, cehaletimizi gidermeliyiz ki, Allah da bizi değiştirsin. Çünkü, bu bir sosyal kanundur:
“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm Sûresi: 53/39)
Dini anlamalı ve yaşamalıyız. İnancı olmayan bir sabun imâlâtçısı, bir vaize:
“Sizin anlattığınız dinin, dünyaya iyilik getirdiği görülmüyor! Bunca zaman geçmesine rağmen, dünya kötülerle dolu.”
O sırada, çamur içinde oynayan bir küçük çocuğun yanından geçiyorlarmış. Vaiz demiş ki:
“Sabunun da pek bir fayda getirmediği anlaşılıyor. Zirâ, dünya pis ve pislerle dolu!”
“Ama, sabun kullanıldığı zaman faydalıdır.”
“Evet, din de aynen öyledir. Eğer öğrenilir, anlaşılır, yaşanır ve uygulanırsa dünyaya ve herkese iyilik getirir.”
Dipnotlar: 1- Muhâkemât, s. 32-33.; 2- Muhâkemât, s. 33.; 3- Lem’alar, s. 165.; 4- Divân-ı Harb-i Örfî, s. 55.; 5- Beyanat ve Tenvirler, s. 32.; 6- Münâzarât, s. 47.; 7- Kur’ân, Ra’d, 11.
19.03.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|