“Kadınlar Günü”nün kutlandığı günlerde (8 Mart) maalesef alışık olunan ‘çirkin’ haberler de eksik olmadı. Gazetelerde yer alan haberlere göre, bir devlet üniversitesinin meslek yüksek okulu cilt bakımı ve güzellik bölümü öğrencileri, öğretim üyeleri tarafından ‘taciz’ edilmiş.
Haberi manşetine taşıyan ve İstanbul’da ücretsiz olarak dağıtılan ‘bulvar’ gazetesi formatındaki “20 dk” adlı tabloit gazete, “Rezillik” başlığını kullanmış. (10 Mart 2008) Bu çirkin davranış, ‘rezillik’ boyutunu da aşmış, ama haberi duyuran ‘bulvar gazetesi’ keşke bu tavrında samimi olsa. Maalesef, aynı gazetenin neredeyse bütün sayfalarından ‘müstehcen’lik akıyor. Bir yandan müstehcenliği teşvik etmek, öte yandan da ‘taciz’lere karşı çıkıyormuş gibi davranmak mümkün müdür?
Kısaca ‘taciz’ olarak ifade edilen çirkinlik, aslında bir neticedir. Gazetede bahsi geçen ilgili haber, yanlış da olabilir. Ama bu piyasada ‘taciz’ hadiselerinin yaşandığı inkâr edilebilir mi?
2001 yılında yapılan bir anket de aynı gerçeği göz önüne sermişti. O tarihte, Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulundan iki öğretim görevlisi ile GATA’dan bir öğretim görevlisi 10 branşta 356 “elit” bayan sporcuyla anket yapmış. Ankete katılanların yüzde 56.2’si cinsel tacize uğradığını belirtmiş. Bunların bir kısmı spor hayatı boyunca 1-2 defa tacize uğradığını ifade ederken, bir kısmı da devamlı taciz edildiklerini söylemişler.
Sonraki yıllarda da ‘taciz’ haberleri maalesef gazeteleri kirletmeye devam etti. Halter camiasında yaşandığı iddia edilen ‘taciz’ hadiseleriyle ilgili ifadeler 10 Eylül 2004 tarihli Vatan gazetesinde yer aldı.
‘Taciz’ konusundaki haberler elbette bunlarla sınırlı değil. Ve elbette ‘taciz’ sadece spor camiasında yaşanmıyor. ‘Mânevî temelleri sarsılan’ cemiyette, her sahada bu ve benzer çirkinliklere rastlamak mümkün. Üzücü olan, bu çirkinliklere karşı olduklarını ilân edenlerin, bir yandan da müstehcenliği teşvik etmesidir.
Bu konudaki sorumluluk en başta medyaya ve siyasî iktidara düşmektedir. Siyasî iktidar, her türlü müstehcenliğe karşı toplumu ikaz etmeli ve gerçekleri ortaya koymalıdır. Bu konuda var olan kanunlar uygulanmalı, gençlerin müstehcenlik tuzağına düşmesi engellenmelidir. Hiç kimse; müstehcenliği teşvik eden yayınlar devam ettikçe bu tacizlerin sona ermesini beklemesin...
Bazıları itiraz etse de gerçek şu ki; ‘ateş’ ile ‘barut’ yan yana, iç içe olamaz. Birbirinden etkilenen ve ‘yangın’ çıkmasına sebep olan bu maddeleri bir arada ‘kardeşçe’ tutacaklarını zannedenler, sadece o iki maddeyi değil, şehirleri ve ülkeleri de yakmış oluyorlar.
Her türlü ‘taciz’ hadiselerine karşı olduklarını ilân edenler lütfen bu iddiâlarında samimi olsunlar. En başta medya, tacizleri engellemek için müstehcen yayın yapmaktan vazgeçsin. Yangına, körükle ya da benzinle müdahale etmek anlamına gelecek olan müstehcen yayınlar; gençlerimizi ve geleceğimizi ciddî mânâda tehdit ediyor.
Bu tehdidin sanal bir tehdit olmadığı, medyaya yansıyan ‘çirkin’ haberlerden de anlaşılmıyor mu? O halde, yanlıştaki ısrarın anlamı var mı?
19.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|