Peygamberliğiyle, hidâyet ve ebedî saadetin varlığını getiren... Kulluk ve duâsıyla insanlığa saadeti ve Cenneti müjde eden... Duâsıyla, insanı ve bütün mahlûkatı esfel-i sâfilîn olan fenâ-i mutlaka sukuttan, kıymetsizlikten, faydasızlıktan, abesiyetten âlâ-yı illiyyîn olan kıymete, bekàya çıkarmayı en büyük maksadı ve gàyesi yapan...
Âlem sarayının güneşi... Arkasındaki evliyâ-i ümmetin, ruh ve kalb ile o cadde-i nurânîde, Mi’rac-ı Nebevînin gölgesinde seyr ü sülûk edip istidadlarına göre makamât-ı âliyeye çıkmasına vesile olan... Arş-ı Ehadiyete yol açıp gösterdiği imân-ı billâh ile ispat eden...
Bütün Allah’ın elçilerini ve bütün evliyâ, sıddîkîn ve bütün asfiyâ ve muhakkikîni arkasına alıp, bütün kuvvetiyle Vahdâniyeti gösteren... Bütün peygamberleri sâyesi altına alan... Bütün âlem-i İslâmı himâyesine alan...
Bütün insanlığı arkasına alıp şu arz üstünde durup, Arş-ı Âzama müteveccihen el kaldırıp, bütün insanlık içinde duâ eden...
Bütün kuvvetiyle bütün dâvâları tevhid-i İlâhîden sonra şu haşir ve saadette toplayan...
Bütün peygamberlerin serveri; ve şu kâinatın iftihar vesilesi olan...
Bütün peygamberlerin vahiylerinin tamamını ve bütün evliyânın tevâtürünü elinde tutan...
Bütün vicdânları incizab ve cezbe, bir gàye-i hakikiyenin ve bir hakikatin câzibedarlığına yönlendiren...
Dâvâsını ve getirdiği kelâm-ı ezeliyi bütün ins ve cinnin damarlarına dokundurduğu halde misli olmayan...
Dostlarının şevklerini, düşmanlarının inadını tahrik edip, azîm bir teşvik ile, şiddetli bir terğib ile dost ve düşmanlarını, kendisini tanzîre ve taklide sevk eden...
Eğer âhiretin gelmesinin hesapsız sebepleri olmasıydı bile tek duâsı, ahiretin ve Cennetin binâsına sebebiyet verecek olan...
Hakikatin tabakàtında uçan... Hazret-i Âdem’den başlayan nübüvvet silsilesinin son halkası, varlık isimlerinin bütün mertebelerine tafsilen “mazhar” olan...
Kâinat ağacının çekirdeği ve en münevver meyvesi...
Kâinat sarayının makâsıdının medârı...
Kâinatın teşekkülüne çekirdek olan nur, kendisinin zâtında cismini giyerek, en âhir bir meyve sûretinde görünen...
Kelâmları, saadet-i ebediyeye karşı birer pencere olan...
Kendine ve ümmetine saadet-i ebediye isteyen, bekà isteyen, Cennet isteyen...
Kulluğu, duâsı ve ibadetiyle öteki dâr-ı saadetin açılmasına sebebiyet veren...
Mi’racıyla, insanlığa velâyet yolu açan; velâyetiyle gidip, risâletiyle dönen ve kapıyı da açık bırakan...
Nebî hakkına hürmet kadar, insanlığın bütününe, zengine, fakire, büyüğe, küçüğe, ve eşlerin hukukuna merhameti getiren.
Öyle bir çekirdek ki, âlem-i cismânîden başka, sâir âlemlerin numûnesini ve esâsâtını içine alan.
Öyle bir çekirdek ki, hem mânâ ve nur, hem vücut ve organ olan.
Parmağını yukarıya kaldırmakla, Celâl ile şakk-ı kamer eden ve aşağıya Cemâl ile indirmekle yine o parmağından Kevser gibi su akıtan...
Risâletiyle dünyanın kapısını açtığı gibi, ubûdiyetiyle de âhiretin kapısını açan...
Rubûbiyet-i İlâhiyenin dellâl-ı saltanatı... Tılsım-ı kâinatın keşşâf-ı zîhikmeti...
Bin mu’cizât ile musaddak ve müeyyed olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm... Seyyidimiz Muhammedü’l-Emîn Aleyhissalâtü Vesselâm... Bizleri sana lâyık ümmet eyle Yâ Resûlullah. (Âmin)
NOT: Bütün âlem-i İslâmın ve dostların Mevlid kandillerini tebrik ediyor, hayır ve rahmete vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
22.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|