Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin KEMAL

Bediüzzaman 21. yüzyılın âlimi

Meşrûtiyetin 100. yılını değerlendirirken, meşrûtiyete taraf olmuş bir İslâm âliminin fikirlerini yani Bediüzzaman'ı sizlerle paylaşmak istedik. Bugün bile “İslâm ve demokrasi birbiriyle uyuşur mu?” tartışmaları yapılırken bundan 100 sene önce meşrûtiyeti şeriat namına alkışlayan Bediüzzamanla karşı karşıya geliriz. Biz de bu hafta bu konuları Yusuf Kaplan'la değerlendirdik. Kaplan Bediüzzaman'ın İslâm düşünce geleneğini hayata geçiren büyük bir âlim olduğunu belirtirken "İlâhiyatçılardan bazıları "Said Nursî Kelâmcı" diyor. Bu Bediüzzaman'a yapılacak en büyük hakaretlerden birisi. Böyle bir söylem Bediüzzaman'ı indirger ve hapseder. Bediüzzaman sadece bir alana hapsedilemeyecek kadar büyük bir âlim" diyor.

*Bediüzzaman Said Nursî’nin fikirlerini ortaya koyduğu meşrûtiyet dönemi nasıl bir dönemdi?

Tanzimat dönemi unutuş kuşağıdır. Avrupanın reformlardan sonra meydan okuyuşu ve pozivitizmin etkisiyle insanlar kendi kültürlerini unutmaya başlamıştı. Meşrûtiyet kuşağı hatırlayış kuşağıdır. Batıyı, dünyayı hatırlayış kendine dönüş kuşağı. Bediüzzaman Said Nursî bu dönemde ortaya çıkıyor. Mehmet Âkif Ersoy, Necip Fazıl, Said Nursî doğuş kuşağının insanlarıdır. Bizim şu an varoluş kuşağına ihtiyacımız var. Bunun için bütün insanlık tarihini seferber etmemiz, bütün zamanların çocuğu olabilmemiz lâzım.

*Said Nursî’nin düşünce tarihi açısından önemi nedir ?

Benim gözlemlediğim medeniyetin çöktüğü süreçte, medeniyet şu an kendini üretemiyor, Osmanlı'nın cumhuriyete geçiş sürecinde İslâm coğrafyasının yetiştirdiği en büyük düşünür. Genelde İkbâl'den bahsedilir ancak İkbâl'de oryantalist izler görünüyor. Bunu İkbâl'i eleştirmek için söylemiyorum. Bediüzzaman bütün zamanları seferber edebilmiş, bütün zamanları kendi çocuğu kılabilmiş, bütün zamanların çocuğu olabilmiş. Düşünür olarak Bediüzzaman, Hz. Peygamber'de (asm) benim gözlemlediğim âlim, arif ve hakim esmasını bizatihi kendi kişiliğinde tecessüm ettirmiş tek kişi. Bu öbür âlimleri küçümsediğim anlamına gelmez.

*Sizce Bediüzzaman'ı diğer âlimlerden ayıran belirgin özellikler nelerdir?

Bediüzzaman'ı diğer âlimlerden ayıran bize hediye ettiği iki dildir. Bediüzzaman İslâm düşünce geleneğini fıkhı, kelâmı, hadisi, tarihî, tasavvufu, ebcedi... harekete geçiren tek figür. İlâhiyatçılardan bazıları "Said Nursî Kelâmcı" diyor. Bu Bediüzzaman'a yapılacak en büyük hakaretlerden birisi. Böyle bir söylem Bediüzzaman'ı indirger ve hapseder. Bediüzzaman sadece bir alana hapsedilemeyecek kadar büyük. Tasavvufla ilişkisi görünmese de müthiş bir nefis terbiyesi ve tezkiyesini hayatından örneklerle bize sunuyor. Kendini heves için değil havas için yazmaya adamış birisi. Havası harekete geçirmeye çalışmış. Medresetüzzehra projesi üzerinde 30-40 sene düşünmüş. Medeniyetin, ilim ve düşünce geleneğinin yeniden harekete geçirilmesiyle ihya edileceğinin farkına varan tek insan. Başkası yok.

*İkinci dili nedir?

Medeniyetin dilinin nasıl olması gerektiğini gösterecek bir dil hediye etmiştir. Eğer bir medeniyet ideası geliştiriyorsak Bediüzzaman'ın dili beslenebileceğimiz en önemli kaynak.

*Bu nasıl bir dil?

İslâmî düşünce geleneğinin, hayatının, hayat tasavvurunun yansıdığı, ifadesini bulduğu bir dil. Doğrudan İslâmî kavramların, İslâmı algılama biçimlerinin söz konusu olduğu bir dil var. Diğer önemli tarafı bütün İslâmî düşüncesini harekete geçiren değil yeniden üreten bir dil. Fakat Bediüzzaman'ın anlaşılmasını zorlaştıran şey kullandığı dilin sistematik olmaması. Ancak Bediüzzaman'ın sistematik bir düşünür olmaması onun için dezavantaj değil avantaj.

*Neden avantaj?

Sistematik düşünce medeniyetin zirveye çıktığı, meydan okuma geliştirildiği zamanlarda anlam kazanır. Bediüzzaman ise medeniyetin çatırdadığı, Müslümanların tarihlerinde ikinci kez kriz yaşadığı bir zaman diliminde ortaya çıkıyor. Eğer Bediüzzaman böyle bir dönemde sistematik bir dil kullansaydı geliştirdiği ve bulduğu şeyler kısa dönemli olabilirdi. Bediüzzaman sistematik bir dil kullanmamakla, metaforik, sembolik bir dil kullanmakla geleceğin düşünürü olacağını bize söylüyor. Asıl mesele bu.

*Bediüzzaman Said Nursî’yi geçmiş yüzyılın âlimi olarak görenler var...

Bediüzzaman bence 20. yy'ın değil 21. yy'ın düşünürü. Bediüzzaman 21. yy'da keşfedildi. Bediüzzamanı dünya keşfettiği zaman, dünyanın düşünce ufkuna taşındığında keşfetmiş olacağız. Şuanda Bediüzzaman’la kurulan ilişki avamî bir ilişki. Bediüzzaman’ın içinde bir yangın var. O yangın bir kuşağın hazırlanmasıyla söner. İbn-i Haldun "Medeniyetleri küçük azınlıklar kurar" der yani öncü bir kuşak hazırlanması lâzım. Medresetüzzehra bunun somut örneği. Yazılı, sözlü hal ve hareketleriyle teslim alınamayan bir alim olduğunu görüyoruz. Dünyevî şeyleri elinin tersiyle itebilmiş, Türkiye'nin, İslâm dünyasının büyük düşünürü. Hutbe-i Şamiye mükemmel bir eser. O gencecik yaşta Arap dünyasını sarsan şeyler söylüyor.. Hutbe-i Şamiye'yi şu an okuyun müthiş çağdaş bir metin. Yepyeni taptaze kışkırtıcı bir metin. Bediüzzaman'ı iki sözcükle özetleyebiliriz; iman ve hakikat.

*Onun 21. yy'ın âlimi olmasında öne çıkan değerlerden bazılarını söyleyebilir misiniz?

Dünyanın modernlikle birlikte sürükleneceği yeri görebilmiş İslâm dünyasındaki tek düşünür. Geleceğe dönük, 21. yy'a dönük ne söylenmesi gerektiğini, muhkem yerin neresi olduğunu, ayağımızı muhkem bir şekilde nasıl basabileceğimizi göstermiş tek düşünür. Bunun için nasıl bir zihnî sefer yapılacağını gösterebilmiş biri. Batıdaki deizmin, sekülerleşmenin bütün insanlığı ve İslâm dünyasını peygamberi soluktan uzaklaştıracağını görüyor. O yüzden iman hakikatleri üzerine yoğunlaşıyor.

*Dünyevî sistem olarak demokrasinin basılacak bir zemin olduğunu gösteriyor öyle değil mi? Meşrûtiyeti desteklemesini böyle algılayabilir miyiz?

Bediüzzaman meşrûtiyeti desteklerken ahlâkî ve ilkesel olarak konuşuyor. İnsanların inanma ve kendi iradelerini dışa vurma özgürlükleri konusunda önemli şeyler söylüyor. Bediüzzaman dünyadaki fikrî gelişmeleri yakından takip ediyor. Bu fikrî gelişmelerin bizi nerede mahvedeceğini, bunlardan nerelerde yararlanabileceğimizi görüyor. Sünûhat eserinde Batı medeniyetiyle İslâm medeniyetinin karşılaştırmasını görüyoruz. Oradaki ifadeler müthiş...

*Peki sizin aklınızda kalan söylemleri bize iletir misiniz?

Bunları iletmek için sözlerin orjinalleriyle nakledilmesi gerekir. İşte Bediüzzaman'ı diğer âlimlerden ayıran başka bir yön. Daha önceleri Bediüzzaman'ın ifadeleri niye ezberleniyor diye kendi kendime sorardım, şimdi daha iyi anlıyorum ki o ifadeler tam olarak aktarılmadığında cümledeki hakikat tam olarak aktarılamıyor. Onun için merak edenlerin bu eseri okumalarını tavsiye ederim.

*Bediüzzaman "Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lâzımdır ki, onlar Avrupa'dan mehasin-i medeniyeti almakla beraber, her kavmin maye-i bekâsı olan adat-ı milliyelerini muhafaza ettiler" diyor. Burada da bir ölçü var öyle değil mi?

O dönemde Japonlar öyle görünüyor, ancak geldiğimiz noktada Japon batılılaşması kendilerinde kültürel bir değer bırakmayacak noktaya geldi. Bediüzzaman burada ilkesel bir durumdan bahsediyor. Bu da kendi kültürel, entelektüel paradigmalarımızdan yola çıkarak modernleşmedir. Fakat Japonlar geleneklerini aksesuar olarak kullandılar. Bediüzzaman'ın söylediği ise kendi omurgamızı, kültürümüzü, değerlerimizi merkeze almak şartıyla diğer kültürlere açılabileceğimiz. Geldiğimiz noktada önümüzde Bediüzzaman'ın dışında esaslı ikinci bir proje yok. Bediüzzaman geleceğin dünyasını şekillendirecek değerleri önümüze koyuyor. Bediüzzaman'ı bizim ciddî bir şekilde okumamız lâzım. Ben Türkiye'deki lâik çevreleri geçtim. Diğer kesimlerin Bediüzzaman'a ilgisizliği anlaşılamaz birşey. Bediüzzaman gibi bir şahsiyet gelmiş, dehşet bir proje var. Ne yapabileceğimizi gösteriyor. Bizim yeniden oturup anlamamız lâzım. Bediüzzaman Avrupa’dan bazı yapıları alabileceğimizi, ancak bunun tek başına bir hürriyet getirmeyeceğini eserlerinde söylüyor. Hürriyetin ancak İslâmî davranış biçimlerini, İslâm ahlâkını bütün olarak algıladığımızda geleceğini söylüyor.

*Ancak ulusal medyada Bediüzzaman'ın imanî boyutunu görmezden gelerek sadece demokrasi, insan hakları tarafını öne çıkaran Hadi Uluengin gibi yazarlar var. Kimisi Bediüzzaman'ın kapitalizmi reddetmediğini bile söylüyor. Diğer taraftan da Amerika'nın ılımlı İslâm projesi çerçevesinde Bediüzzaman'ın fikirlerini kullanmak istediği söyleniyor. Bu konulardaki görüşleriniz nelerdir?

"Bediüzzaman'ı herkese ulaştıralım" önemli bir cümle, ancak üçüncü sınıf insanlara ulaştırmayalım. Daha sonra bunlar Bediüzzaman konusunda birinci sınıf insanlarmış gibi hareket ediyorlar. Bunlar düşünür falan değil. Gazeteci. Herkesin haddini bilmesi lâzım. Bu insanlar Bediüzzaman'ı anlayacak kapasitede insanlar değiller ki. Batı ve İslâm düşüncesini anlayacak çapta insanlar değiller ki. İslâmın protestanlaştırılması projesinde Bediüzzaman'ı bağlamından koparıp malzeme olarak kullanabiliyorlar. İyi ki bu konuyu hatırlattınız. Bu insanlar Bediüzzaman’la ilgilenmesin demiyorum, zaten mecburen ilgilenecekler. Ancak Bediüzzaman'ı kötüye kullanamazlar. Bediüzzaman'dan birşey çıkmaz o zaman. Hedeflerine ulaşamazlar. Biri çıkar onlara "Sizin anlattığınız Bediüzzaman değil. Siz Bediüzzaman'ı projenize eklemlemeye çalışıyorsunuz. Burada Bediüzzaman konuşmuyor, siz Bediüzzaman'ı konuşturuyorsunuz. Siz konuşuyorsunuz. Amerika'nın İslâmı protestanlaştırma projesi konuşuyor" der. Bediüzzaman'ın bu tür ılımlı İslâm gibi şeylere malzeme yapılması Bediüzzaman’ı katletmektir. Bediüzzaman'ı ılımlı İslâmla anmak Bediüzzaman'ın keşfedilmesini engeller. Bence ılımlı İslâmı konuşmaya bile gerek yok. Bediüzzaman çağın tanığı ve zamanın ruhunu kavramış bir düşünür. Kendi omurgamıza zarar vermeyecek şekilde, yabancı değerleri kendimize omurga yapmayacak şekilde değişime açık fikirleri var.

Yusuf Kaplan kimdir?

1964 yılında Şarkışla'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Kayseri'de tamamladı.

1986 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü, Sinema-TV Ana Sanat Dalından mezun oldu. Üniversite öğreniminden sonra İngiltere'ye gitti. 1989 yılında M.E.B.'den İngiltere'de "master+doktara" yapmak üzere burs kazandı. 1991 yılında East Angila Üniversitesi'nde "Story-Telling and Myth-Making Medium: Television" adlı master tezi hazırladı.

İlim ve Sanat, Yedi İklim, Kayıtlar, Kitap Dergisi, Girişim, İslâm, Kadın ve Aile gibi dergilerle Zaman ve Millî Gazete gibi günlük gazetelerde çeşitli yazı, röportaj ve çevirileri yayımlandı. Focault, Baudrillard, Kundera, Eco ve John Berger gibi yazar ve düşünürlerden çeşitli çeviriler yaptı.

3 yıl Umran Dergisi'ni yönetti. Halen Bilgi Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapmakta ve Yeni Şafak Gazetesi'nde yazmaktadır.

Hasan Hüseyin KEMAL

24.03.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (23.03.2008) - Mustafa Sungur: Allah gayretimizi arttırsın, istikamette muhafaza etsin

  (19.03.2008) - Avrupa Birliği, Türkiye’siz küresel bir güç olamaz

  (18.03.2008) - Avrupa’nın Türkiye’ye uyguladığı vize yanlış

  (17.03.2008) - Sivil darbe teşebbüsü

  (15.03.2008) - Dün burs alıyorlardı bugün burs veriyorlar

  (14.03.2008) - Faizcilerden alamıyor, fukaraya yükleniyor

  (13.03.2008) - Nüfusun yarısı emeklilik dışında kalacak

  (12.03.2008) - Dikkatleri Kur’ân’a çekmeliyiz

  (11.03.2008) - Müslüman gibi inanıp ibadet etmek isteyen çok Katolik var

  (10.03.2008) - Mağdurlar hayatta iken darbeciler yargılanmalı

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri