Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî, vefatının 48. yıldönümünde sadece Türkiye’de değil, dünyada da rahmetle anılıyor. “Ne var bunda?” sorusu akla gelebilir. Çok şey var. Çünkü Bediüzzaman’ın ilan ettiği ‘iman kurtarma dâvâsı’ bu günlere kolay gelmedi. En zor şartlarda, sabır ve sebatla bu noktalara gelindi.
Bediüzzaman, ‘unutulsun’ diye Isparta’nın Barla ‘köy’üne sürgün gönderilen bir ihtiyar. Her an göz hapsinde, her hareketi kontrol edilen ve insanlarla görüşmesi, konuşması yasaklanmış bir bahtiyar. Ömrünün 28 yılı hapishanelerde, nezarethanelerde, cezaevi hücrelerinde geçmiş... Neticede ‘iman’ tekniğe meydan okumuş ve elle yazılarak çoğaltılan yüzbinlerce nüsha Risâle-i Nurlar; bugün dünya dillerine çevrilmiş, okunan ve hayata tatbik edilen eserler haline gelmiş.
Başta Risale-i Nur Enstitüsü olmak üzere değişik vakıf ve kuruluşlar Üstad’ı çeşitli yönleriyle tanıtmak için çalışmalar yapıyor. Risale-i Nur Enstitüsü, bu çalışmaları “Bediüzzaman Haftası” başlığı altında devam ettiriyor. Bunun için onlarca yerde toplantı, panel ve konferanslar düzenleniyor. “Bediüzzaman Haftası” çerçevesindeki son toplantı nasip olursa 30 Mart 2008 tarihinde İstanbul’da yapılacak. Mehmet Altan, Atilla Yayla, Doğu Ergil, Cengiz Aktar ve Kâzım Güleçyüz’ün konuşmacı olarak katılacağı Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayındaki toplantının güzel yansımaları olmasını şimdiden diliyoruz.
İstanbul’daki başka bir faaliyet de Rüstempaşa Medresesinde açılan “Barla Yılları” sergisi. Sergide Risâle-i Nur’un telif edilmeye başlandığı ilk belde olan Isparta’nın Barla ‘nahiyesi’nde yaşananlar anlatılıyor. Barla’ya sürgün edilen Bediüzzaman’a sahip çıkan “Barla Sıddıkları” da sergi vesilesiyle hayırla yad edilmiş oluyor.
Sergide, belki de herkesin duyduğu ama görmediği ‘belge’ler de var. Risâle-i Nur’da, bu eserlerin nasıl yazıldığıyla ilgili çok geniş bilgiler zaten var. İşte bu sergi, bu ‘bilgi’lerin ‘belgeleri’ni görmemize yardım etmiş oluyor. Bediüzzaman’ın ve onun talebelerinin elle yazdığı risâleler ve mektuplardan örnekler var.
“İnternet çağı”nda yaşayanlar için, bir kitabın elle yazılması ve çoğaltılmasını anlamak belki de kolay değil. Sergi, bir bakıma Türkiye’nin ‘gizli tarih’ini de bizlere hatırlatıyor. Son günlerde dillendirilen (tek parti devrinde) ‘dindarlara baskı yapıldı/yapılmadı’ tartışması; bir de bu sergi gezildikten sonra yapılmalı.
Elle çoğaltılan Risâle-i Nurların, evlerin duvarlarında saklanmış olması ‘baskı’nın derecesini göstermez mi? Hatırlamak lazım; Bediüzzaman’ın talebelerinden ve merhum Hafız Ali Ağabey, hapishanede vefat ediyor. Vefatından yıllar sonra bir şekilde evi de yıkılıyor. Enkazı kaldırılırken, evin duvarının içine gömülen ‘teneke kutu’lar bulunuyor. Bir de bakılıyor ki, teneke kutuların içinde elle yazılarak çoğaltılmış Risâle-i Nur nüshaları var. İşte, o ‘kutu’lar da sergilenen eserler arasında yer almış.
Bediüzzaman günleri ve haftalarını, inşallah ‘Bediüzzaman Yılları” takip eder ve edecek. Bunun için Risâle-i Nur eserlerini; nefsimizi muhatap olarak okumalı ve anlamaya çalışmalıyız. Risâle-i Nur bize değil, biz Risâle-i Nura muhtacız. En başta da bunu bilmeliyiz.
24.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|